Atmaca’nın bu çalışması, kitapta yer alan Türk halklarının millî mücadele ve Sovyetler Birliği ile Türkiye münasebetleri konularıyla ilgilenenler için başlangıç okumalardan biri olarak kabul edilebilir.
Burak Atmaca’nın yüksek lisans tezini yeniden gözden geçirerek yayıma hazırladığı çalışması Sovyetlere
Muhalefet: Türk Siyasi Muhacirlerinin Bolşevik ve Türk Devrimlerine Bakışı (1923-1934), Karakum Yayınları tarafından Temmuz ayında neşredildi. Atmaca’nın bu kitabı, süreli yayınlar üzerinden Türk siyasi muhacirlerinin iki devrime bakış açışını ele alıyor ve tahlil ediyor.
Rusya’daki Türk halklarının millî mücadelesinin ve tarihinin incelenmesindeki sorunların başında terminoloji gelmektedir. Bu sebeple “Tatar Türkü” veya “Türk Tatarı” gibi neyi tanımladığı belli olmayan garabet adlandırmalara hâlâ rastlıyoruz. Ayrıca 21. yüzyılda artık bambaşka bir anlamı ihtiva eden “Rusya Müslümanları” tabiri de kullanılmaya devem ediyor. Bu sebeple Atmaca da kitabın hemen başında “Giriş” bölümünden önce “Terminoloji Hakkında” kısmını eklemiş. Burada NEP ve ÇEKA gibi dönemin kurumsal isimleri haricinde siyasî muhacirlerin neşriyatlarında sıkça geçen terimleri ve bununla beraber bu terimleri kendisinin hangi anlamda kullandığını açıklamış. Bu açıklamaya yer verilmesinin faydalı olduğunu ve yazarın kastettiğinin aksinde doğabilecek yanlış anlamlandırmalara engel olacağını düşünüyorum.

Atmaca’nın bu çalışması üç bölümden oluşuyor: “Bolşevik Devrimi Sonrası Türk Siyasî Muhaceretin Türkiye’deki Süreli Yayın Faaliyeti (1923-1934)”, “Rusyalı Türk Siyasî Muhaceretin Bolşevik İnkılâbı Söylemi” ve “Rusyalı Türk Siyasî Muhaceretin Yayınlarında Türk İnkılâbı’nın Yorumu”. Bu çalışma için öncelikle söylemek gerekir ki başlığının vaat ettiği malumatı okuyucuya veriyor. Çünkü tüm başlıklar dengeli bir şekilde inceleniyor.
Kitabın ilk bölümünde Azerbaycan, İdil-Ural, Kırım ve Türkistan millî hareketlerinin siyasi tarihlerinin özetleri ve Türkiye’de neşredilen süreli yayınların genel bir incelemesi yer alıyor. Yalnız İdil-Ural siyasi muhaceretinin Türkiye’de süreli bir yayını bulunmasa dahi İdil-Ural kökenli siyasî muhacirlerin buradaki neşriyatta çıkan yazılarının genel bir derlemesi olsa daha iyi olabilirdi. Çünkü bir süreli yayınları olmasa dahi Türkiye’deki neşriyatta yer almaktaydılar. Bu sebeple bu hususun ayrı bir değerlendirme başlığı olabileceğini düşünmekteyim. Nitekim Kırım Mecmuası da bahsi geçen (1923-1934) senelerden önce neşredilmesine rağmen dâhil edilmiş. Fakat yazarın da bahsettiği gibi bu tarihten sonra Kırım Tatarlarının başka bir süreli yayını Türkiye içinde bulunmamaktaydı. Buna karşın yazarın Romanya’da neşredilmiş olan Emel dergisinden bahsetmesinin de altını çizmek gerekir. Çünkü Emel adı ve mecmuası bugün bile Türkiye’deki Kırım Tatar diasporasında muteber bir yere sahiptir.
Türk siyasi muhacirlerinin Bolşevik Devrimi’ne bakışının incelendiği ikinci bölümde öncelikle Bolşeviklerin, Rusya’daki halklar meselesine nasıl baktığı inceleniyor. Burada yazar, Devrim sırasında Türk siyasilerin neden Bolşeviklere olumlu baktığını da esasında tek cümlede özetlemiş: “Çarlık yanlısı Wrangel, Kolçak ve Denikin kuvvetlerinin, iç savaş boyunca mücadele ettiği coğrafyanın neredeyse tamamı Rus olmayan topraklar olmasına rağmen, Rusya’da mevcut milliyetler meselesini toptan reddetmesi, bulundukları bölgelerdeki millî/mahallî hükümetleri tanımamaları ve aleyhlerinde politika gütmeleri nedeniyle, bu coğrafyadaki halkların tepkisini çekmiş ve hâlihazırda Çarlık düzenine karşı olan bu halkların Bolşeviklere olumlu bakmalarına neden olmuştu.” (s. 91). Yazar Bolşeviklerle, Türk siyasilerin münasebetlerini daha iyi aktarabilmek için de Zeki Velidi Togan ile Lenin’in görüşmesine geniş bir yer vermiş. Böylece Togan’ın da işaret ettiği üzere Türk halkların Bolşevikler tarafından “devrim ihracı yöntemiyle sömürge” olacağı sonucuna değinmiş. Bununla birlikte bu bölümde millî komünistlerin fikirleri ve faaliyetleri de süreli yayınlar üzerinden inceleniyor. Azerbaycan, Türkistan, İdil-Ural ve Kırım ayrı başlıklar altında incelense de burada halkların benzer sorunlarla yüzleştiği açık şekilde görülüyor.
“Rusyalı Türk Siyasî Muhaceretin Yayınlarında Türk İnkılâbı’nın Yorumu” başlıklı üçüncü ve son bölüm ihtiva ettiği yıllar sebebiyle kaçınılmaz olarak Türkiye-Sovyetler Birliği ilişkileri üzerine kurulmuş. Nitekim Türkiye’de çıkan süreli yayınların mukadderatı da Türkiye ile Sovyetler Birliği’nin ilişkilerine bağlı olduğu yazar tarafından da ifade ediliyor:
“Tek Parti yönetiminde Türk hükümetinin ise Bolşevik Rus ve komünist karşıtı siyasî muhaceretin yayın organlarına karşı tavrı, Türkiye’nin SSCB ile olan ilişkisine bağlıydı. İki devlet arasında ilişkilerin seyrine göre mecmualar kapatılabiliyordu. Ancak kısa süre sonra kapatılan mecmuanın devamı niteliğinde başka adla yeni bir mecmua yayına giriyordu. Bu durum saklanmıyor, yeni mecmuanın ilk sayısının başyazısında da ifade ediliyordu.” (s. 170-171). Bununla birlikte yazar Sovyetler Birliği’nin Türkiye aleyhinde yapmış olduğu propaganda faaliyetlerinin bahsi geçen siyasi muhacirlerin süreli yayınlarında yer aldığına işaret etmiş. Atmaca, bu hususta siyasi muhacirlerin özellikle Türk kamuoyunu bilgilendirme ve gündem oluşturma misyonları olduğunun da altını çizmiş.
Türk siyasî muhacirlerinin Türkiye’deki faaliyetlerini incelemek oldukça girift bir konu. Bunun hem Rusya hem de kitapta adı geçen halkların tarihini bilmeyi, Bolşevik literatüre hâkimiyeti ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu gibi konuları incelemeyi gerektirdiği aşikâr. Ayrıca siyasî ve fikrî olarak bugün bile uzantısı devam eden hadiseler olduğu için terminoloji konusunda da bir çıkmaza girmek her an için mümkün. Bu gibi zorluklara rağmen Atmaca’nın kitabı pek çok yerde nokta atışı tespitlere sahip. Bununla birlikte bu çalışma, bahsi geçen millî hareketlerin tarihleri ve süreli yayınlarıyla ilgilenenler için başlangıç okumalarından biri olarak kabul edilebilir.
Ufuk Aykol