top of page

Sözcük Hikâyeleri: Sözlerde Saklı Kültür

Eser, okuyucuyu düşünmeye ve verilen zengin kaynaklarla araştırmaya sevk edecek, Türkçenin söz varlığının kökenlerine ve sözcüklerde gizli olan kültür hazinesine ışık tutacak niteliktedir.

 

Köken bilgisi (etimoloji), bir dilin söz varlığını oluşturan ögelerin kökenlerine, değişim ve gelişim evrelerine yönelik çalışmalar yapan dil inceleme alanıdır. Hatice Şirin, köken bilgisini bu dar tanımdan kurtarıyor ve köken bilgisinin aslında sözcük hikâyeleri olduğunu, bir sözcüğün nereden gelip nereye gittiğini dolayısıyla her sözcüğün hikâyesinin başlı başına bir insanlık hikâyesi olduğunu savunuyor. Yazar; sözcüklerin hikâyeleri, anlam dünyaları, toplum ve birey üzerindeki tesirleri üzerine düşünmeye Ege Üniversitesi’ndeki öğrencilik yıllarında başladığını belirtiyor. Eserin Sunuş bölümünde Şirin, üniversiteye hazırlanmak için gittiği özel dershanedeki Türkçe öğretmeninin derslerinden birinde nesne sözcüğünün ne ise ne’den geldiğini işitmesinin bu alana yönelmesinde tetikleyici olduğunu ve Ege Üniversitesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde dil dersi hocaları Günay Karaağaç ve Mustafa Öner’den ders aldığı döneme kadar uzandığını anlatır.

Hatice Şirin, mezun olduktan sonra Eski Türkçe üzerine yoğunlaşırken bir yandan da Türkçe’nin söz varlığındaki ögelerin kökenlerine dair çalışmalarını yürüttüğünü ve çalışmalarında Polonyalı Türkolog Marek Stachowski’yi ve Günay Karaağaç’ı rehber aldığını söyler. Aynı zamanda Şirin, bugünkü birikimini üniversite hocalarına ve Türkoloji alanında önemli çalışmalar yapmış bilim insanlarına borçlu olduğunu belirtir.


Sözcük Hikâyeleri Sözlerde Saklı Kültür temellerinin ise 2013 yılında “Sovyet Türkleri meyhaneye neden kabak der?” başlıklı bir sosyal medya paylaşımı ile atıldığını aktarır. Bu paylaşımın ardından aldığı olumlu tepkiler üzerine eseri hazırlamaya koyulur. “Arkadaşlarımdan, öğrencilerimden, meslektaşlarımdan aldığım olumlu yorumlar, sözcükler üzerine yeniden düşünmemi, bu sözcüklerin kökenleri ve eski anlamlarını sunmamın yanı sıra edebiyattaki ve genel olarak sanatın her türündeki yansımalarıyla yeniden değerlendirmemi, böylece akademik bir yazıyı ibrikten geçirerek herkesin okuyabileceği hâle getirmemi sağladı.” sözleri ile yazar eserin oluşum sürecini anlatır. (s. 11)


Eserde toplam 134 sözcük değerlendirilir. Yazar, sözcükleri kavram alanlarına ve anlam dünyalarına göre “Hayvan Haşerat”, “Ot, Nebat”, “Araç Gereç”, “Hamur Çamur”, “Ayni ve Akdi İki Söz”, “Politik Akım ve Düzen”, “Eylemler” gibi çeşitli başlıklar altında toplanmıştır.


Hatice Şirin, sözcüklerin kökenlerini verirken zaman zaman sözlükçülük alanındaki eksikliklerle ilgili tenkitler ve tekliflerde bulunmuştur. Örneğin, “Hayvan Haşerat” bölümünde yer alan “Flamingo” başlıklı yazısında İspanyolca “alev renginde” anlamına gelen flamengodan dilimize geçen bu kelimenin Türk Dil Kurumu sözlüğünde “Leyleksilerden, tüyleri beyaz, pembe, kanatlarının ucu kara, eti yenir bir kuş, Flaman kuşu” olarak verildiğini aktarır. Bahsi geçen kuşun Anadolu’da yüzyıllardır allı turna olarak bilindiğini bu sebepten tanıma allı turna karşılığının eklenmesinin ve nesli tükenmekte olan bu kuşun eti yenir ibaresinin tanımdan çıkartılmasının uygun olacağını ifade eder. Yazar, nüktedan bir üslup ile kaleme aldığı yazıda “Çünkü Türk Dil Kurumu sözlüğünde telli turna var, ama allı turna yok. Gün gelir eksikliği hissedilir.” der. (s. 20)


Şirin, eserinde sözlükçülük alanında yapılabilecek faaliyetler hususunda sözcük hikâyelerini anlatırken farkındalık yaratır. “Kadın, Erkek” bölümünde “Yılın Sözcüğü ve Baba” başlığı altında Oxford Sözlüğü’nde yılın sözcüğünü, Webster Sözlüğü ve Almanların Dil Kurumu GfdS (Gesellschaft für deutsche Sprache) de yılın en iyi ve en kötü sözcüklerini, Almanların ünlü sözlüğü Langenscheidt’te ise “yılın gençlik sözcüğü”nü seçtiklerini anlatır. Langenscheidt’in bir de gençlik sözlüğü hazırladığını ve 2013 yılında seçtikleri yılın gençlik sözcüğünün Güney Doğu Anadolu Bölgesi göçmenlerinden alıntıladıkları babo olduğunu aktarır. Yazar, yazının sonunda okuyucuyu düşünmeye sevk eden şu soruyu sorar: “Acaba Türk Dil Kurumu da böyle bir etkinlik düzenleseydi ne tür sözcükler seçilirdi?” (s. 131)


Türkçenin söz varlığına dâhil olmuş yabancı kökenli sözcüklerin hikâyelerine de eserinde yer veren yazar “Bir Kent İki Ülke” bölümünde “Lübnan ve Labne” kelimelerini inceler. Ülkenin adının Sami dillerinde “beyaz” anlamına gelen laban kelimesine dayandığını ama Modern Arapçada Lübnan’a adını veren “beyaz” anlamının unutulup “süt” ve “yoğurt” anlamı kazandığını ifade eder. Labne peynirinin adının ise çoğu kişinin zannettiği gibi Fransızca kökenli olmadığını Arapçanın lehçelerinde kimi zaman labane kimi zaman labne olarak kullanılan koyun ve inek sütünden üretilen yoğurt ve peynir türüne ad olduğunu aktarır. Lübnan mutfağının önemli mezelerinden biri olduğunu da yazısına ekler. (s. 57)


Eserde, Türkçeden Avrupa dillerine geçen yelek, oğlan ve vampir kelimeleri için de başlıklar görülmektedir. Bizim için bunların en ilginci “İn Cin” bölümündeki “Vampir: Avrupa Dillerinde Türkçe Bir Sözcük (III)” başlıklı yazıdır. Şirin, Webster sözlüğünde vandal sözcüğünü ararken, vampir kelimesine rastladığını ve tanımın dikkat çekici olduğunu vurgular. Kökeninin Türkçe uber olduğunu gördüğünü bunun üzerine araştırmaya başladığını söyleyen yazar, delilleriyle bugün Türkçede obur olan kelimenin Türk lehçelerinde çeşitli varyantları ile görüldüğünü ve sözcüğün kökeninin opmak fiili olduğunu ortaya koyar. (s. 175)


“Ulusal Kimlik” bölümündeki “Töre” başlığı ile yazar, törenin köken bilgisi hakkında yanılgıya düşüp İbranice diyen kişilere açıkça ve deliller ile cevap verir. Sözcüğün Türkçeden Farsçaya geçtiğini ve Osmanlı döneminde sözcüğün Farsça sanıldığını belirtir. Şemsettin Sami’nin imla dolayısıyla yanılgıya düşüp kökenini İbranice gösterdiğini, Kamus-ı Türkî’den başka kaynak okumayanların da hayalet bir İbranice köken yarattıklarını açığa çıkarır.


Sonuç olarak, Hatice Şirin’in Sözcük Hikâyeleri Sözlerde Saklı Kültür adlı kitabının, uzun bir süreçte meydana geldiği anlaşılan titiz bir okuma ve araştırmanın ürünü olduğu dikkat çeker. Etimoloji alanındaki uzun yıllar süren çalışmaları ile özel ilgisinin olduğu bu alanda eserin bütününde Hatice Şirin’in tecrübesi hissedilir. Eser, okuyucuyu düşünmeye ve verilen zengin kaynaklarla araştırmaya sevk edecek, Türkçenin söz varlığının kökenlerine ve sözcüklerde gizli olan kültür hazinesine ışık tutacak niteliktedir. Bu bakımdan Hatice Şirin’in Sözcük Hikâyeleri Sözlerde Saklı Kültür kitabıyla teşekkürü ve övgüyü hak ettiğini söylemek gerekir.


Gülsüm Kuş

109 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör