Puer Arketipi ve Peter Pan
Puer kişilik arketipi, çağımızda karşımıza çıkan arketiplerden biridir. Bu yazıda puer arketipi ve Peter Pan üzerinde duracağız. Eminim siz de okuyunca çevrenizdeki bu tarz kişilikleri fark edeceksinizdir.
Arketipin ne olduğu üzerinde daha önce durmuştuk. Carl Gustav Jung tarafından ortaya atılan arketip kavramını çok basitçe özetleyecek olursak; zihnimizde beliren ilk imge diyebiliriz. Örneğin anne arketipi dendiğinde anne denildiğinde zihninizde belirlen ilk özellikler bu arketipi temsil ederler. Anneler kimi zaman iyi, çocuklarının iyiliğini düşünen kişiler olarak karşımıza çıksa da çocuklarının gelişimini engelleyen, onlara acı çektiren korkunç annelerden de söz edebiliriz. Aslında bu durum bize arketiplerin bir özelliğini de gösterir. Bu özellik arketiplerin çift kutuplu olmasıdır. Yani anne arketipi iyi anneyi içerirken korkunç anne arketipinin özelliklerini de barındırmaktadır. Her arketipin zıt uçları bulunmaktadır. Bugün üzerinde duracağımız arketip puer kişilik arketipidir. Öncelikle bu kişilik arketipinin özellikleri üzerinde duracağız ve bu kişliğin somutlaşmış bir örneği olan Peter Pan'ı bu arketip çevresinde inceleyeceğiz.
Öncelikle her arketipin çift kutuplu olduğunu söylemiştim. Puer arketip kişiliği erkekleri temsil ederken aynı arketip özelliklerinin somutlaştığı kadınlara ise puella arketipi deniyor. Ama yazıda Peter Pan üzerinde duracağımızdan ağırlıklı olarak puer arketipi üzerinde duracağım. Yine de puer arketip özelliklerinin puella arketipi için de geçerli olduğunu hatırlatayım. O halde gelin bu arketipin özelliklerine bakalım.
Puer arketipi temelde ebedi çocuğu temsil eder. Bu kişilikteki insanlar annelerinden kopamazlar, hayatlarının her dönemlerinde onlara bağlı kalırlar. Anneden kopamama durumu çocukluğu da sürdürür bu nedenle ebedi çocuk olarak karşımıza çıkar. Dolayısıyla bu kişilerin en büyük arzusu aslında doğum öncesi o ana dönmektedir. Anne karnında korunduğu, hiçbir şey hissetmediği çevresiyle bağ kurmak zorunda kalmadığı zamanlara dönmek isterler. Bu arketipin yaygın olan en önemli özelliği kişilerin hep çocuk kalmak istemeleri, hiç büyümek istememeleridir. Bunun altındaki en temel etken bu kişilerin hiçbir sorumluluğu kabul etmemeleridir. Sorumluluk duygusuna sahip değildirler, sorumluluk gerektirecek işler ve görevler karşısında kayıtsız kalırlar.
Bu kişiliğin anneden kopamamasının getirdiği sonuçlardan biri kendilerine ait güçlü ve bağımsız bir ego geliştirememiş olmalarıdır. Güçlü ve bağımsız bir egoya sahip olmamalarından ötürü hayatlarında hep bir güçlü kişiliğe bağlı kalırlar, onun etkisi altında yaşarlar. Bu anne, eş ya da arkadaş olabilir. Bağımsız ve güçlü bir egonun olmaması bu kişiliklerde teslimiyet duygusunun ağır basmasına neden olur. Hakimiyet elde etmek, hayatlarının iplerini ellerine almak gibi bir hevesleri ya da arzuları bulunmaz. Kendilerini tamamen teslimiyete, akışa ve güçlü kişiliğin etkisine bırakırlar.
Bu kişiliklerin hiç evlenmemeleri, çalışmamaları ve genellikle genç ölmeleri de sık rastlanan özellikleri arasındadır. Aslında ebedi çocuk olarak kalmalarının bir nedeni de bu erken ölümlerdir. Yetişkinliğe adım atmadan, çocuk kalma isteğiyle geçirilen yılların ardından gelen ölüm onların hep çocuk olarak kalmalarına neden olur. Tabii bu arketipin temsil ettiği kişiler her zaman genç ölecek diye bir şey yok. Ya da her zaman evlenmeyecek, çalışmayacaklar diye. Aslında günümüz toplumlarında bu arketipin oldukça yaygın olduğunu düşünülebiliriz. Çünkü bu arketipin en tipik özelliği almaktan kaçınmalarıdır. Yukarıda da bahsettiğim gibi hiçbir sorumluluğu almazlar. Yani evlenebilirler, çalışabilirler ama bu evliliğe ya da işe tutkuyla bağlanmazlar. Onlar için tüm bunlar geçici bir şey olarak görünür. Evlilikte ve işte kendilerinden baskın karakterlerin yönetimi altında kalırlar. Puer ya da puella fark etmez, iki kişilik de duygusal bağlanma yeteneğinden yoksundur. Kolay unutabilir, kendilerini ön plana çıkarabilirler, çocuklara has olan o bencilliği de sürdürebilirler.
Puer kişilik hakkında bu temel bilgileri edindiğimize göre gelin bir de Peter Pan'a bakalım. Asla büyümeyen, adasında korsanlarla savaşan, gülen, eğlenen o parlak çocuğa. Hepimiz ya filmini izlemişizdir, ya kitabını okumuşuzdur ya da çizgi filmine denk gelmişizdir. Bu puer kişiliğin ilham alındığı kişi olan Peter Pan'in hikayesini gelin kısaca bir daha hatırlayalım.
Peter Pan bir gün beşiğindeyken annesi ve babasının onun büyüyünce ne olacağını duyar. Büyümekten korkar, büyümek istemez, hep çocuk kalarak eğlenmek ister bu yüzden Düşler ülkesindeki Kensington Bahçeleri’ne kaçar. Aradan zaman geçip de eve döndüğünde annesinin kendisini beklemediğini, pencerenin kapalı olduğunu görür, üstelik kendisi yerine başka bir çocuk vardır. Bu yüzden düşler ülkesine geri döner ve annelere karşı bir travma yaşar. Bütün çocuklar Düşler Ülkesini ve Peter Pan’ı bilir. Onu tanırlar, maceralarını bilirler. Bay ve Bayan Darling’in üç çocukları vardır. Sırasıyla isimleri: Wendy, John ve Micheal’dır. Bayan Darling çocuklara her akşam masallar anlatır, Peter da akşamları masalları dinlemeye çalışır ve hatırladıklarını düşler ülkesinde beraber yaşadığı kayıp çocuklara anlatır. Bir gün Peter bayan Darling’e yakalanır, gölgesi arkada kalır, kendisi kaçmayı başarır. Bayan Darling ve eşi evde yokken peri Çıngırdak ile eve gölgesini almaya gelen Peter, gölgesini üstüne yapıştıramayınca ağlamaya başlar ve Wendy’i uyandırır. Wendy Peter’ın gölgesini üstüne diker, konuşmaya başlarlar, Peter ona çok saygı gösterir. Adadaki çocuklardan bahseder hiçbirinin bir annesi olmadığını söyler. Bunun üzerine Wendy kardeşlerini de uyandırır, peri tozu sayesinde uçmayı öğrenirler ve pencereden uçarak Düşler ülkesine yol alırlar.

Düşler ülkesine geldiklerinde Wendy, orada bulunan kayıp çocuklara annelik yapar. Kayıp çocuklar dadıları başka yere bakarken beşikten düşerek kaybolan çocuklardır. Altı tane kayıp çocuk vardır. Adada yetişkin olarak Kaptan Kanca ve adamları (korsanlar) ve Kızılderililer vardır. Ayrıca birçok vahşi hayvan, düş kuşları, periler, deniz kızları da adada yaşamaktadır. Wendy çocukların annesi, Peter da babaları olur. Her gün masallar anlatılır, yemekler yenir, çeşitli maceralara çıkılır.
Peter’ın adadaki amaçlarından biri de Kaptan Kanca’yla savaşmaktır. Adada Kaptan Kanca- Kızılderililer- Peter ile Kayıp Çocuklar arasında sürekli bir savaş vardır. Peter Kızılderililerin şefinin kızı Pars Zambağı’nı kurtarınca onlarla barış imzalarlar. Günleri eğlenerek, anne baba rolü yaparak, masallar anlatarak geçer. Wendy kardeşleri de dahil adadaki çocuklara annelik yapmakta, onlara dikkat etmektedir. Çocukların en sevdiği masallardan biri Bay ve Bayan Darling’in anlatıldığı masaldır, Peter ise bu masalı hiç sevmez. Wendy dışındaki bütün anneleri küçümser. Wendy bu masalı anlatırken kardeşlerinin annesini unutmaya başladığını fark eder ve eve dönmek ister. Kayıp çocukları da davet eder, ailesinin onları evlat edineceğini düşünmektedir, Peter’ın da gelmesini ister ama o gelmez. Çünkü büyümek istemiyordur. Yine de çocukların gitmesine bir şey demez ve yolculuk için gerekenleri hazırlar. Çıngırdak’ı onlara rehberlik yapması için çağırır. Çocuklar yolculuğa çıkacakları sırada Kaptan Kanca ve adamları tarafından kaçırılırlar.

Peter ise onların gidişine çok üzülür. Çıngırdak ona haber verince onları kurtarmak için harekete geçer ve bu sefer kesinlikle kararlıdır. Ya Kaptan Kanca ölecektir ya da kendisi. Gemideki savaşları sırasında Kaptan Kanca artık öleceğini anlar, Peter’a sen gerçekte kimsin? diye sorar. Peter’ın cevabı oldukça ilgi çekicidir: « Gençliğim ben, neşeyim yumurtadan çıkmış minik bir kuşum» diye rastgele bir cevap verir. Ardından Kaptan Kanca’yı denize düşürür ve Kanca timsah tarafından yutulur. Peter, kayıp çocukları ve Wendy’e evlerine kadar eşlik eder. İlk başta Wendy’ler geldiğinde giremesinler diye pencereyi içerden sürgüler ama sonra Bayan Darling’in üzüntülü hallerini görünce dayanamaz. Pencereyi açık bırakır.Çocuklarına kavuşan Bay ve Bayan Darling oldukça mutlu olur. Kayıp çocukların hepsini de evlat edinirler. Ne var ki Peter büyümek istemediğinden onlara katılmaz. Bayan Darling ile anlaşırlar bahar temizliği döneminde Wendy bir hafta boyunca Peter ile Düşler ülkesine gidecektir. İlk bahar temizliğinde Peter gelir, ikincisinde gelmez, üçüncüsünde geldiğinde geçen sene gelmediğini hatırlamaz bile. Nitekim aradan yıllar geçer, Wendy büyür evlenir, Jane adında bir kızı olur onunla Peter Pan’ı konuşurlar. Bu süreçte Peter nice bahar temizliğini kaçırmıştır. Jane ile Peter’ı konuştuğu bir akşam, Peter gelir ve Wendy’i bahar temizliğine götürmek ister ve Wendy’in büyüdüğü gerçeğiyle yüzleşir. Bunun üzerine Wendy yerine Jane gider bahat temizliğine ve o Peter’ın annesi olur, daha sonra Jane’nin kızı gider ve bu böyle sürer, hikâye biter.
Fark ettiğiniz üzere Peter’ın en dikkat çekici özelliği kendini beğenmiş olmasıdır. Adadaki kayıp çocuklara liderlik yapar ama bu bir sorumluluk duygusu nedeniyle değildir. Kendi yeteneklerini övmek içindir. Kimse Peter’a karşı gelemez. O nasıl istiyorsa herkes öyle davranır. Wendy dışında bütün anneleri küçümseyen Peter, zaman zaman onlardan bağımsız maceralara da atılır. Ama onun bir diğer özelliği ise unutkan olmasıdır. Kendisine yapılan iyilikleri de kötülükleri de hatırlamaz. Bazen gerçekten yaşadıklarını anlatır, bazen ise maceralar uydurur. Peter için her şey oyun gibidir. Yemek yerlerken bazen yalancıktan yerler, yaşadıkları maceralar (korsanlarla dövüşleri vs.) onun için oyun gibidir. Onu diğer çocuklardan ayıran en önemli fark diğer çocuklar oyunların oyun olduğunun farkında olur, ama Peter için oyun ile gerçeklik aynı şeydir. Gerçeklik algısı yoktur. Bütün bu hikâye boyunca Peter’ın büyümekten kaçması, hep çocuk olarak kalmak istemesi, kendi annesi hariç Wendy ve onun kızlarına ihtiyaç duyması onun Puer kişiliğini ortaya koyar. Peter sorumluluk duygusuyla hareket etmez, her şey onun için gelip geçicidir, oyun gibidir asla tamamen bir tutkuyla bağlanmaz. Bir an ilgisini çeken şeyi bir sonraki an unutur. Nitekim çok bağlandığı ve sevdiği Wendy’i de çoğu bahar temizliğinde unutması da onun bu yönünü destekler.
Görüldüğü üzere düşler ülkesi Peter için koruyucu bir alan, doğum öncesi cennettir. Burada büyümek zorunda değildir. Sadece kendisini önemser, en özel şey kendisi gibi davranır ve bunun getirdiği kendine beğenmişlik duygusu çevresindekileri ondan uzaklaştırır. Genellikle Puer kişilikler erken ölür demiştik ama Peter çocuk kalır, öldüğünü görmeyiz. Yetişkinlere ve annelere karşı oldukça hassastır onları alaya alır, yetişkinlerin dünyasına dahil olmak istemez. Büyümek, bir iş sahibi olmak, sorumluluk almak ona göre değildir. O bir çocuk masumluğunu üzerinde taşımakta ve ebedi bir çocuk olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla Peter Pan, puer arketipinin özelliklerinin somutlaştığı örnek bir karakter olarak karşımıza çıkar. Onun bu özelliği öyle ön plandadır ki psikanalist Dr. Dan Kiley bu tarz kişiliklerin sahip olduğu sendromu Peter Pan sendromu olarak adlandırmıştır. Hatta bu konuda Peter Pan sendromu hiç büyümeyen erkekler isimli bir kitap da kaleme almıştır. Konu ilginizi çektiyse daha ayrıntılı bilgi için bakabilirsiniz.
İsterseniz bir düşünün, çevrenizde bu arketipe uyan kişiler var mı? Hangi kitap karakterleri, film karakterleri ya da tanıdığımız, karşılaştığımız ünlü şahıslar bu arketipi temsil ediyor. Sabırla okuduğunuz için teşekkür ederim. Düşüncelerinizi yorumlarda belirtmeyi unutmayın, fikirlerinizi merak ediyorum. İyi günler diliyorum.
Not:
Yazı içerisinde kullanılan iki görsel de yönetmenliğini P.J Hogan'ın yaptığı 2003 yapımlı Peter Pan filmine aittir.
Kaynakça:
•Serrican Kabalcı, Ece, Sonsuza Kadar Çocuk Kalmak : Ebedi Çocuk/Puer Aeternus Arketipi Bağlamında Ahmet Cemil, Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, 7(13), 2019
•Winther, Mats, The Puer Aeternus Underminer of Civilization, Academia
•Barrie, J. M., Peter Pan, İthaki Yayınları, çev. Betül Avunç, İstanbul, 2001
Almira Koç