Psikososyal Gelişim Kuramı ve Martı'nın Sorin'i
Çehov oyunlarında Erikson’un kuramındaki gibi insanların yaşamı, beklentileri ve karakterleri üzerinde sosyal faktörlerin etkilerinden bahseder. Peki ya Çehov kaleme aldığı Martı oyununda bize neler anlatır?

Bu yazıda sizlerle Anton Pavloviç Çehov’un yazdığı Martı oyununda yer alan Pyotr Nikolayeviç Sorin karakterinin Erik Erikson’un Psikososyal Gelişim Kuramı çerçevesinde inceleyeceğiz. Bunu yapabilmek için Erikson’un kuramı, Çehov’un oyun dili hakkında biraz bilgi edinerek başlayalım.
Erik Erikson, Psikososyal Gelişim kuramında gelişimin kalıtım ve çevrenin etkileşimiyle olduğunu söyler. Anna Freud ile başlayan psikanaliz yolculuğunda Sigmund Freud’un kuramının ergenliğe kadar olduğunu fakat kişilik gelişiminin ergenlikten sonra da devam eden bir yolculuk olduğunu fark eder. Sigmund Freud’un Psikanalitik kuramını genişleterek genç yetişkinlik, yetişkinlik ve yaşlılığı kapsayan bir kuram kaleme alır. Psikososyal gelişim kuramına göre insanı hayatının her evresinde -sekiz evre- bir dönüm noktası karşılar. Kriz olarak adlandırılan bu dönüm noktalarının iki kutbu vardır. Erikson’a göre hayatımızı kapsayan sekiz evre ve krizler aşağıdaki gibidir:
· Bebeklik Dönemi- Temel Güvene Karşı Güvensizlik
· Erken Çocukluk- Özerkliğe Karşı Suçluluk
· Oyun Çağı- Girişimciliğe Karşı Suçluluk
· Okul Çağı- Başarıya Karşı Aşağılık
· Ergenlik- Kimlik Kazanmaya Karşı Kimlik Karmaşası
· Genç Yetişkinlik- Yakınlığa Karşı Yalıtılmışlık
· Yetişkinlik- Üretkenliğe Karşı Durgunluk
· Yaşlılık- İçsel Bütünlüğe Karşı Umutsuzluk
Her evrede olumlu ve olumsuz kutuplar arasındaki çatışmadan ego güçleri veya patolojik sonuçlar ortaya çıkar. Ego, kişiliğin güçlü ve merkezi bir bölümüdür ve yaşanılan krizlerde uyum sağlamaya yardımcı olur. Egonun gelişimi yaşam boyu devam ederek ortaya çıkıp şekillenmesinde kültürün etkisi vardır. Erikson, sosyal ve tarihsel etkenlere de önem vererek kuramında bunu toplumsal etki olarak adlandırır. Her evrede biyolojik ve sosyal faktörlerin etkilerinden bahsedilirken sosyal faktörler giderek daha güçlü hale geldiği söylenebilir. İlk dört evrede anne-babalar, öğretmenler, akran grupları ve yaşanan deneyimler büyük ölçüde etkiliyken son dört evrede kişi özgür iradesinden daha fazla yararlanır. Erikson, Freud’a göre daha iyimser bir bakış açısına sahiptir. Ona göre herkes umut, amaç ve bilgelik geliştiremeyebilir ama herkesin içinde bunu yapmak için bir potansiyel vardır.
Peki ya Anton Pavloviç Çehov? Çehov, Rusya’da Taganrog adlı bir taşra kasabasında dünyaya gelir. Sanata dair ilk etkinlikleri ailesi ile birlikte pazar günleri kilisedeki ilahilere eşlik etmesiyle başlar ve kilisenin çocuk korosuna katılır. Öğrencilik yıllarında ekonomik şartlarını iyileştirmek için haftalık bir mizah dergisinde yazı yazmaya başlar. Moskova Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun olunca hekimliği birinci mesleği olarak düşünüp yazarlığı ikinci plana bırakır. 1887-1890 yılları arasında vodvil -toplumsal sorunları mizahi bir yaklaşımla hicveden tiyatro oyunu- türündeki yazılarından ilk ikisini kaleme alır: İvanov ve Orman Cini. Vodvilleri taşra tiyatrosunda beğeni ile karşılanarak ona gelir sağlar. Martı sahnelendiğinde izleyen kimse tarafından -oyun yorumcuları dahil- anlaşılmadığı için Çehov umutsuzluğa kapılır. Moskova Sanat Tiyatrosunda tekrar sahnelenen Martı oyunu büyük bir başarı kazanır. Bu durum hem Çehov’un oyun yazarlığı hem de Rus Tiyatrosunda bir dönüm noktası olur. Moskova Sanat Tiyatrosu Çehov’un eserlerine yeni bir soluk verir. Çehov oyunlarında konular, temalar ve tipler 1880-1900 yılları Rusya’sının toplumsal özelliklerini yansıtır. Oyunlarında yaşamın her kesiminden, toplumun her yanından kişilere rastlamak mümkündür. Şehir-taşra hayatı arasındaki çelişkileri ve toplumdaki sosyal sınıf farklılıklarını insanın varoluş amacı ile beraber sorgular. Yaşadığı dönemi en gerçek ve yalın haliyle gözlemlemiş olması başarılı bir yazar olmasında etkilidir.

Çehov oyunlarında Erikson’un kuramındaki gibi insanların yaşamı, beklentileri ve karakterleri üzerinde sosyal faktörlerin etkilerinden bahseder. Peki ya Çehov kaleme aldığı Martı oyununda bize neler anlatır?
Martı, dört perdeden oluşan bir komedyadır. Oyun dram özellikleri gösterse de karakterler arasındaki iletişim sorunları ve diyaloglar güldürmeyi amaçlar. Olay örgüsü Sorin’in çiftliğinde bulunan orta ve aydın tabakaya mensup insanların yaşayışını anlatır. Bu iki tabakanın da hayatı eleştirilir. Karakterler arasındaki iletişimsizlik oyunun ana unsurudur. Oyunun nerdeyse tüm karakterleri diyalog içindeymiş gibi görünse de kendi monologlarını yapmaktadırlar. Üçüncü ve dördüncü perdeler arası iki yıllık bir zaman vardır. Eserde değişen düzen ile birlikte yok olmanın eşiğinde olan burjuva sınıfının yaşama dair gündelik öykülerini anlatır. Yazılan her karakter belirli bir sınıfın seçilmiş karakterleridir. Her birinin ayrı hikayesi, amacı ve varoluş sorunsalı vardır. Oyunun ana teması yalnızlık olsa da yanında umut ve aşk da vardır. Eser boyunca, tüm karakterlerin kendi umutlarının peşinden koştuklarını ve kendi yalnızlıklarıyla baş başa kaldıklarını görürüz.
Oyun karakterlerinden birisi Pyotr Nikolayeviç Sorin’dir. Sorin, aktris olan İrina’nın ağabeyi ve Treplev’in dayısıdır. Oyunun ilk üç perdesinde bizi altmış yaşında ve son perdesinde altmış iki yaşında karşılar. İrina ve Treplev arasındaki anne-oğul iletişimsizliğini dengede tutmaya çalışır. Yer yer çocuksu ses tonu ve tavırlarıyla sevecen yanını ortaya çıkarır. Oyun boyunca Treplev’in anlamaya çabasına rağmen aralarındaki kuşak farkı ona çökmüş ve umutsuz hissettirir.
Toprak sahibi, aydın ve soylu -değişen toplum yapısı ile birlikte gücünü kaybetmeye başlamış- bir adam olan Sorin Adalet Bakanlığından emekli olmuştur. Adalet Bakanlığında yüksek dereceli bir memur olmak için çaba sarf etmemiş ve bu mesleği yapmış olmaktan da mutsuzdur. Asıl hayalinin yazar olmak olduğunu oyunun birkaç yerinde seyirciler ile paylaşır.
‘Her zaman zevk duyardım buradan ayrılırken ama gel gör ki emekli oldum ve gidecek yerim yok.’ cümlelerinde Sorin’in umutsuzluğunu görürüz. Sıklıkla ‘…dünya yüzü görmedim…’ diye söylenmeleri ise yaşamış olduğu hayata dair memnuniyetsizliğini bize anlatır. Hayatının yirmi sekiz yılını şehirde geçirmiş ve o yaşamına özlem duyan bir yanı var. Bunu ise yine ‘Şehirde yaşamak elbette çok daha güzel.’ ve ‘Şu köy hayatı bir türlü içime sinmedi. Belli ki alışamayacağım buraya.’ cümlelerinden anlayabilmek mümkündür. Erikson’un kuramına göre yaşlılık evresinde olan Sorin’in İçsel Bütünlüğe karşı Umutsuzluk krizinde olduğunu görmek mümkün. Bu krizin temel sorusu ‘Nasıl bir hediye alabilirim?’ olarak karşımıza çıkar. Yaşlılık evresiyle ortaya çıkan bu kriz insanın son kimlik krizi olarak adlandırılır. Kişi yaşamının tamamını gözden geçirerek doyum hissiyle bakabiliyorsa ve başarısızlıklarıyla iyi baş ettiğine inanıyorsa ego bütünlüğü yaşarken; hayal kırıklığı ile bakarak kaçırdığı fırsatlara karşı öfke ve tercihlerinden dolayı pişmanlık duyuyorsa umutsuzluk yaşar.
Sorin, ‘Bir zamanlar iki şeyi tutkuyla istemiştim: evlenmek ve yazar olmak, fakat ne biri oldu ne de öteki… Yaa. Küçük bir yazar olmak bile ne hoştur.’ dediğinde onun istediği hem karşı cins ilişkilerinde hem de mesleğinde mutsuz olduğu anlaşılır. Sorin’in genç yetişkin evresindeki yakınlığa karşı yalıtılmışlık krizini beklediği gibi atlatamadığı yorumunu da yapmak mümkündür. Ona göre ‘…Kadınlar hiç sevmedi…’ onu ama tek suçu olan onlar değildi. ‘Bir zamanlar gençken yazar olmak istedim, olamadım. Güzel konuşmaya özendim, dilin canını okudum. Öyle ki başladığım lafı bağlayana kadar ter basardı. Evlenmek istedim evlenemedim. Kentte yaşamak istedim, hayatım köyde sona eriyor.’ Özetle Sorin dönüp yaşamına baktığında ne geçmişteki kararlarından ne de şu an içinde bulunduğu yaşamdan umutlu. Yaşadığı çiftlikte ölümü bekleyen, günleri geçmişe öykünmekle geçen Sorin oyunun en dramatik karakterlerinden de birisi. Fakat oyun boyunca geçmişine öykünmesi ve hayatından memnuniyetsizliği onun yaşamak istemediği anlamına gelmez. Aslında o altmış iki yaşında hayatının keşkeleri ile yüzleşen ve yeni bir yaşam hediyesi bulmaya çalışan bir adamdır. Erikson’un da dediği gibi ‘Her yaşam evresinde yeni bir umut ve yeni bir sorumluluk yükleyen güçlü bir açılım mucizesi vardır.’ Sorin’in de umutsuzluğuna rağmen yaşama tutunmaya çalıştığını Dorn ile arasındaki diyalogdan da anlayabiliriz.
Dorn: İnsanın altmış iki yaşında hayatından hoşnut olmadığını belirtmesi, kabul edersiniz ki pek soylu bir davranış değil.
Sorin: Ne dik kafalı adam bu! Yahu ben yaşamak istiyorum anlasanıza!
Gençtanırım Kurt, D. ve Çetinkaya Yıldız E. (2017). Kişilik Kuramları, Pegem Akademi, Ankara.
Çehov, A. (2016). Büyük Oyunlar, (Çev. Ataol Behramoğlu). Kültür Yayınları, İstanbul.
Okutucu, B. (2014). Anton Çehov’u Martı Adlı Eserinin Ve Nina Karakterinin Stanislavski Sistemi Üzerinden İncelenmesi. (Yayımlanmış yüksek lisans tezi). Bahçeşehir Üniversitesi, İstanbul.
Dinçol, B. (2009). Anton Çehov’un Martı Oyununda Karakter Çözümlemesi. ( Yayımlanmış yüksek lisans tezi). Bahçeşehir Üniversitesi, İstanbul.