Odysseus'a Farklı Bir Bakış: Ben, Kirke
Yunanlı erkek ozanların kadın karakterleri hep biraz daha sönük anlattıklarını görürüz, özellikle de Tanrıça değiller ise. Bu bağlamda roman karşınıza güçlü ve bağımsız bir kadının bu yolda harcadığı çabayı da gösteriyor.
Yunan destanı Odysseus'u hepimiz az çok duymuş, okumuşuzdur. Yunanlıların en bilge, en kurnaz ve güçlü karakterlerinden biri olan Odysseus daha çok kurnazlığı, hileleri ile dikkatleri çeker. Troya savaşında da onu güçlü savaşçı kişiliğinin yanında taktik veren, strateji üreten bir asker olarak görürüz ki Truva atı bunun en önemli kanıtıdır. Gelin kitaba geçmeden önce destana konu olan bu şahsiyeti kısaca bir hatırlayalım. Geçmişten günümüze tıpkı İlyada destanı gibi Homeros sayesinde gelen Odysseia destanının ana konusunu Odysseus'un Troya savaşından evi İthake'ye dönme süreci, uzun ve fantastik yolculuğu oluşturur. Güzel helen uğruna Troya'da yapılacak savaşa çağrıldığında Odysseus, İthake ülkesinin kralıdır. Eşi Penolope ve henüz bir bebek olan oğlu Telemakhos'un yanında annesi ve babasıyla birlikte mutlu mesut yaşamaktadır. Savaş çağrısı geldiğinde bu uzun ve çetin savaşa gitmek istemeyen Odysseus, delirmiş numarası yapar. Ailesinden ve ülkesinden ayrılmamak için bu hileyi kullanan Odysseus tarlayı sürerken, onun bu hilesini ortaya çıkarmak isteyen kişiler Telamakhos'u sabanın önüne koyarlar. Oğlunu tanıyıp da ona zarar vermemek için duran Odysseus'un delirmiş hilesi de böylece son bulur. Askerlerini de alarak Troya'ya savaşa gider.

On yıl boyunca süren savaştan sonra nihayet eve dönme vakti geldiğinde Odysseus ve on iki gemisi dönüş yolculuğuna başlarlar. Ani çıkan fırtına sonrası Kirkonlar'ın adasına yaklaşmak zorunda kalan Odyssues ve askerleri bu adayı yağmalarlar, oldukça sarhoş edici bir şarabı da ele geçirirler. Askerleri zafer kutlamasıyla şaraptan içip de sarhoş olunca, Kirkonlar onlara saldırır böylece Odysseus her gemisinden altı adamını kaybeder ve denize yeniden açılır. Yeniden bir fırtınaya yakalanan Odysseus ve adamlarının bir sonraki durağı lotusyiyenler adasıdır. Burada yaşayanlar lotus isimli gizemli bir meyve yemekte, bu meyve ise kişiye eşini, işini, memleketini unutturmaktadır. Bu adadan da sağ kurtulan Odysseus ve adamlarının bir sonraki durağı Kykloplar'ın yaşadığı ülkedir. Bu ülkede Kyklop türündeki devler yaşamaktadır. Avlanan ve ziyafet veren Oydsseus, daha sonra adamlarından birkaçını da yanına alarak Kykloplar'ın yaşadıkları adaya geçer. Burada Odysseus ile dev Kyklop Polyphemos arasındaki ünlü macera geçer. Devin tek gözünü kör edip adadan kaçan Odysseus, Posedion'u da böylece kızdırmış olur. Zira Polyphemos Posedion'un oğludur. Böylelikle Odysseus Posedion'un kinini kazanır, İthake'ye dönüş yolculuğu da on yıl sürer.
Yolculuğunun geri kalan zamanlarında çeşitli tehlikelerle karşılaşır. Çeşitli adalara uğrar, uğradığı adalardan birisi de büyücü Kirke'nin adasıdır. Kirke, adasına gelen insanları domuz ya da başka hayvanlara çevirmektedir. Odysseus Hermes'in yardımıyla bu büyüden kurtulur. Kirke ile anlaşmanın bir yolunu bulur. Bir süre bu adada kaldıktan sonra yolculuğuna devam eder. Sirenlerin bölgesinden, Kalypso'nun adasına kadar çeşitli maceralar atlatan Oydsseus koruyucu tanrısı Athena'nın da yardımıyla nihayet İthake'ye dönmeyi başarır. Athena'nın yardımıyla yaşlı bir dilenci kılığında ülkesine dönen Odysseus, Penolope ve Telemakhos'u rahatsız eden, Penolope ile evlenmek için bekleyen ve bu süreçte krallığın mallarını sömüren taliplerle karşılaşır. Oğlu Telemakhos ile yaptığı bir planla taliplerin hakkından gelen, onları öldüren Odysseus böylelikle krallığına da resmen dönmüş olur. Taliplerin aileleri ve krallık arasında çıkan tartışmayı da Athena gelir çözer, İthake huzura kavuşur, destan sona erer.
Homeros'un döneminden bu yana oldukça sevilen, çeşitli film ve romanlara konu olan Odysseus için yeni bir bakış açısı sunuyor bize Madeline Miller. İthaki Yayınları tarafından yayımlanan Ben, Kirke kitabı Odysseus ile yolları kesişen Kirke'nin hayatı üzerine onun bakış açsıyla yazılmış bir fantastik roman. Helios'un saraylarında dünyaya gelen, diğer ölümsüz kardeşlerine görüntüsü ve sesi açısından hiç de benzemeyen Kirke, çocukluğundan beri ne kadar farklı olduğunu biliyor. Bu farklılık ve dışlanmışlık, ona bir yandan da farklı bir güven ve cesaret veriyor. Öyle bir cesaret ki Tanrılar tarafından cezaya çarptırılan Prometheus'la konuşma fırsatı görünce onunla konuşuyor. Üstelik konuştuklarını gören biri olsa Kirke de ağır bir cezayla karşılaşacaktır. Romanın mitlere uyum sağlayan fantastik dili akıcılığıyla birlikte sizleri mit dünyasına götürüyor. Kirke ile birlikte siz de Helios'un saraylarında geziyor, Kirke'nin kendisini keşfetmesine tanık oluyorsunuz. Siz de onunla birlikte sürgün ediliyor; Skylla,Daidolos, Hermes, Athena ve Odysseus gibi tanınan çeşitli kahramanlara bir de Kirke'nin gözünden bakıyorsunuz.
Kirke'nin Odysseus hakkında anlattıkları ve Odysseus yanından ayrıldıktan sonra yaşadıkları Odysseia destanına da farklı bir gözle bakmanızı sağlıyor. Romanı bitirdiğinizde kendinizi şunu düşünürken buluyorsunuz: "Evet, neden bu şekilde olmamış olsun ki?". Roman, yüz yıllar öncesine ait mitlerle günümüz arasında insan olmanın getirdiği hisleri, deneyimleri kullanarak bir köprü kuruyor. Bu bağlamda ben okurken çok zevk aldım. Mitolojiyi, destanları, fantastiği seven yeni bir şeyler okumak isteyen, bilinen mitlere farklı bir bakış açısıyla bakmayı düşünenlere önerebileceğim güzel bir roman. Bence bu romanla birlikte Madeline Miller, bizlere mitlerin dünyasını yaşamak ve deneyimlemek için güzel bir fırsat sunuyor. Ama size tavsiyem, romanı alıp okumadan önce mutlaka Yunan mitolojisi ve Odysseia destanını okuyun. Eğer hikâyenin orijinalini bilirseniz roman sizin için mitlere bakma noktasında ufuk açıcı da olabiliyor, üzerinde düşündürüyor. Yine hikâyenin orijinalini bilmeden okuyanlar da keyif alacaklardır ve eminim orijinallerini merak edip okuyacaklardır. Bu çerçevede mitolojiyi sevmek/sevdirmek için de okunabilecek bir roman olduğu görüşündeyim. Yunanlı erkek ozanların kadın karakterleri hep biraz daha sönük anlattıklarını görürüz, özellikle de Tanrıça değiller ise. Bu bağlamda roman karşınıza güçlü ve bağımsız bir kadının bu yolda harcadığı çabayı da gösteriyor. Yani farklı bakış açılarıyla okumanız mümkün. Öyleyse arka kapak yazısını da ekleyerek bu yazıyı burada sonlandırıyorum. Herkese iyi okumalar ve iyi günler dilerim.
Ozanlar benden, –erkek– kahramanın karşısında diz çöküp merhamet dilenen bir kadın olarak bahsetti hep; ilaç katarmışım tatlı şaraplarına, büyüleyip domuza çevirirmişim hızlı giden gemilerin tayfasını, babaevini unutturur, sılaya kavuşmalarına müsaade etmezmişim. Ne demeli, kadınlara haddini bildirmek ozanların en sevdiği vakit geçirme biçimidir; yerlerde sürünüp ağlamazsak gerçek bir hikâye olmazmış gibi. Ama yanılıyorlar, yanılıyorsunuz: Cadılık illa nefret, kıskançlık ya da başka türlü bir kötülükten doğmaz; ben ilk büyümü aşkımdan yapmıştım.
Ben, Helios’un kızı, Aiaie Cadısı Kirke. Hayatım boyunca trajedinin beni bulmasını bekledim. Bulacağından hiç kuşkum yoktu çünkü başkalarının hak ettiğimi düşündüğünden daha fazla arzum, isyanım ve gücüm vardı, yıldırımları üstüne çekecek şeylerdi bunlar. Ve bir gün, artık bu dünyaya dayanamayacağım, diye düşündüm.
Bunun üzerine denizin derinliklerindeki kadim bir tanrı seslendi: Öyleyse çocuğum, başka bir dünya yap."
Not:
Şefik Can - Klasik Yunan Mitolojisi kitabı rahatlıkla okuyabileceğiniz ve keyif alacağınız bir yunan mitolojisi kitabıdır. Başlangıç için rahatlıkla okuyabilirsiniz.
Odysseia destanı için Azra Erhat'ın çevirisini öneririm.
Almira KOÇ