Yazar burada 1091 Lebunion Savaşı’nın üzerinde durarak Bizans “Kuman-Kıpçak” ittifakının Balkanlarda uzun vadede Türkler için kötü bir sonuç doğurduğuna değiniyor. Bununla birlikte Bizans İmparatorluğu ile yakın münasebetlerin “Kuman-Kıpçakları” asimilasyona sürüklediğini de açıklıyor
Asım Gündüz’ün yüksek lisans tezine dayanan çalışması Kuman-Kıpçaklar: Orta Çağ Doğu Avrupası’nın Güçlü Cengâverleri adıyla Ötüken Neşriyât tarafından yayımlandı. 204 sayfa olan bu çalışma üç bölümden oluşmaktadır: “Karadeniz’in Kuzeyinde Kuman-Kıpçaklar”, “Balkanlarda Kuman-Kıpçaklar” ve “Kuman-Kıpçak Kültürü”.
Giriş bölümünde Kuman ve Kıpçak adlarının kökenini açıklayan yazar, bu halkın geniş bir coğrafyaya yayıldığı için farklı isimlerle anıldığına dikkat çekmiştir. Ardından “Kuman-Kıpçakların” etnik köken tartışmalarına değinmiştir. Giriş bölümünün son alt başlığında “Kuman-Kıpçakların” Türkistan’daki siyasî durumları ve 11. yüzyılda Karadeniz’in kuzeyinde sona eren göçleri anlatılmaktadır.

“Karadeniz’in Kuzeyinde Kuman-Kıpçaklar” başlıklı birinci bölüm, “Kuman-Kıpçakların” Karadeniz’in kuzeyine gelişleri ve Deşt-i Kıpçak adının menşei ile başlıyor. Kuman-Kıpçak Federasyonu’ndan ise boylar hususunda bahsedilmekte ancak teşekkül kısmına değinilmemektedir. Hazarlarla olan münasebetler için ayrılan iki sayfanın son iki paragrafında devletin yıkılışına etki ettiğine işaret ediliyor. Bu alt başlık, esasında Hazar Devleti’nin siyasi tarihinin iki sayfalık bir özeti. Daha sonra ise “Kuman-Kıpçakların” Uzlarla olan askerî çatışmaları ve bu durumda Uzların Ruslarla işbirliğine girişmeleri anlatılıyor. Bu kısım da “Kuman-Kıpçakların” Ruslarla olan münasebetlerinden bahsedilmeden önceki mukaddime niteliğinde.
“Kuman kabile grupları arasındaki güçlü koalisyon ve sıkı birliktelik, Kumanların Ruslar karşısında başarılı olmalarının altında yatan en önemli nedenlerden birisidir. Başka bir ifadeyle, Ruslara karşı akınlarda Kumanlar koordineli bir şekilde topluca harekete geçiyorlardı.” (s. 51)
İkinci bölüm olan “Balkanlarda Kuman-Kıpçaklar”, Peçenekler ile “Kuman-Kıpçakların” Balkanlardaki siyasî mücadelesi ile başlıyor. Yazar burada 1091 Lebunion Savaşı’nın üzerinde durarak Bizans “Kuman-Kıpçak” ittifakının Balkanlarda uzun vadede Türkler için kötü bir sonuç doğurduğuna değiniyor. Bununla birlikte Bizans İmparatorluğu ile yakın münasebetlerin “Kuman-Kıpçakları” asimilasyona sürüklediğini de açıklıyor: “Diğer taraftan Kumanlar, Bizans’la çıkarlarına en uygun bir şekilde zamanın koşullarına göre ittifak yaptılar. Bizans’ın Peçenek baskısından kurtulmasında ve İstanbul’un Latinlerin elinden geri alınmasında en etkin rolleri oynadılar. Bizans ordusunda yer alıp Anadolu’daki soydaşlarına karşı savaş meydanlarında savaştılar, imparatorluğun sınır muhafızlığını yaptılar. 13. yüzyılda Kumanlar, Bizans ordusunda önemli roller üstlendikleri gibi, Bizans bürokrasisine de dâhil oldular. Bizans topraklarına yerleşen Kumanlar, yerli toplumla kaynaşıp Bizans kültürünün bir parçası hâline geldiler.” (s. 101)
“Kuman-Kıpçak Kültürü” başlıklı üçüncü bölümde, halkın yönetim anlayışı, askerî teşkilâtı, sosyo-kültürel ve ekonomik hayatları ile dinî inançları inceleniyor. Burada klâsik bozkır kültürünün bir parçası olarak “Kuman-Kıpçakların” kabileler ittifakı şeklinde bir konfederasyon olduğunun altı çiziliyor. Bununla birlikte Türkistan’da konargöçer hayat yaşadıkları ancak uç bölgelerde yaşayan “Kuman-Kıpçakların” yerleşik hayata geçtikleri belirtiliyor. Ayrıca Kuman özel adları da bu bölümde derlenmiş. Yazar, Codex Cummanicus’tan ve “Kıpçakların Doğu Avrupa Coğrafyası ve Halkları Üzerindeki Etkileri” başlıklı bölümden bahisle Doğu Avrupa’da “Kuman-Kıpçakların” siyasî güç dengesini etkilediği ve Karadeniz’in kuzeyindeki toprakların Türkleşmesini sağladığı sonucuna varıyor.
Yazar, “Kuman-Kıpçakların” adının kullanımı konusunda ise kesin bir karara varamamış. “Kuman-Kıpçak” ya da sadece “Kuman” veya “Kıpçak” adlarını kullanmış. Bu isimleri neye göre farklı kullandığını da açıklamamış. Halkın adı “Kuman” ya da “Kıpçak” ise, bu ikisinden birini yer yer tercih etmesi normal olabilir. O zaman da neden “Kuman-Kıpçak” gibi birlikte kullandığını açıklaması gerekir. Kitabın adının “Kuman-Kıpçak” olması sebebiyle bu durumda niçin ayrı ayrı “Kuman” ve “Kıpçak” olarak kullandığını açıklamalı. Çünkü zaten girişte bu halkın adlandırılmasındaki çeşitlilikten bahsediyor. Fakat kendisi bir “isimlendirme” sonucuna ulaşmıyor.
Ufuk Aykol