Kozalar'dan Kurtulmak Mümkün Mü?
Feminist terapi penceresinden bakıldığında kadınların ötekileştirilmiş konumu, ev hanımlarının yalıtılmışlıkları, aileye ilişkin kodlamalar dikkat çeker. Karakterler rollerini öylesine benimsemişlerdir ki kişilikleri ve sosyalleşme için hiçbir girişimde bulunmazlar.

Bu yazıda sizlerle Adalet Ağaoğlu’nun yazdığı Kozalar oyunundaki kadın karakterleri ve Feminist Terapiyi ele alacağız. Öncelikle Feminist Terapi ile ilgili biraz bilgi edinelim.
Feminist terapi pek çok kişinin ortak çabası ile oluşturulmuştur. Jean Baker Miler, Carolyn Zerbe Enns, Oliva M. Espin ve Laura S. Brown önemli temsilcileri arasındadır. Feminist terapiye göre bir kişiyi anlamak için içinde bulunduğu sosyal ve kültürel unsurları da anlamak gerekir. Çünkü insan içerisinde sosyalleştiği rolleri benimser. Temel kavramlarında kadınların psikolojik baskı altında bulunmaları ve indirgenen sosyopolitik statüden kaynaklanan kısıtlanmalar yer alır. Sosyalleşme, kadınların kimlik gelişimleri ve benlik kavramları için önemli yer tutarken amaçları ve beklentilerini oluşturmasına da yardımcı olur. Örneğin, kadınlar ilişkilerinde gücü karşı tarafa vererek kendilerini güçsüz olarak konumlandırır. Feminist terapi bu noktada cinsiyet sosyalleşmesini hatırlatır. İçinde yaşanılan kültür ve sosyal beklentiler kişiyi büyük oranda etkiler.
Toplumsal cinsiyet rolü beklentileri doğumdan itibaren insanın kimliğini etkiler.
Kadınlar için günümüzde de geçerli olan kalıp yargıların varlığından bahsedilir. Kadın rolleri başkalarına hizmet etmek, onların gereksinimlerini anlamak, pasif, bağımlı ve girişimde bulunmamak gibi süregelen kalıplara sahiptir. Feminist terapi ise bireysel değişim ile birlikte sosyal değişimi de hedefler. Amaç hem kadınların hem de erkeklerin cinsiyet rolü beklentileri ile konulan kısıtlamalardan kurtulmasını sağlamaktır. Cinsel ayrımcılık ve toplumsal baskıların olumsuz etkileri ile birlikte kişilerin kendi cinsiyet rollerinin ve sosyalleşme süreçlerinin farkına varmaları amaçlanır. Cinsiyetlere karşı adil olunmalı ve kadınların düşünce, istek ve niteliklerine de değer verilmelidir.
Peki ya Adalet Ağaoğlu’nun 1971 yılında kaleme aldığı üç kadının hikayesini anlatan Kozalar’da Feminist Terapiye dair neler bulabiliriz?

Tek perdeden oluşan Kozalar oyununda bizi orta sınıfa mensup ev hanımı olan üç kadın karakter karşılar. Hayatlarını ev işleri, örgü örme ve boncuk dizme ile geçiren bu kadınların neredeyse her günleri birbirlerinin aynısıdır. Birinci, ikinci ve üçüncü kadın olarak adlandırılmışlardır. Kendilerine ait bir isimleri yoktur. Kimlikleri olmadığı gibi…
I. KADIN: Otuz beş yaşlarında, sıska, sarı, çok titiz bir kadındır. Burnundan konuşur ve bilgili geçinir. İkide bir aksırır.
II. KADIN: Kırk - kırk beş yaşlarındadır. Tombul, mızmız, çekingen hallidir. Sözcükleri uzata uzata ve ağlamaklı bir tonla konuşur. Aptalcadır.
III. KADIN: Otuz - otuz beş yaşlarındadır. Süslü ve güzelcedir. Güzelliğine güvenir. Sesine hep kibar bir ton vermeye çalışır. Her sözün ardından yerli yersiz güler, kıkırdar.
Oyun, gösterişli ama zevksiz döşenmiş olan I. Kadının oturma odasında geçer. Üç kadının ortak amacı örgü örmek, çay içmek ve dedikodu yapmaktır. Oyunun büyük bir kısmı bu şekilde ilerlerken bu toplanmanın ardında kimin daha iyi bir eş ve ev hanımı, titiz, düzenli, daha fazla mal varlığına sahip olduğu yarışı dikkat çeker. Bu yarışa yapılan örgüler de dahildir tabi. Kadınların sürekli örgü örmeleri oyun sonunda kendilerini saracak olan ağları da kendilerinin ördüğüne dair bir ipucudur. Kalıp düşünceleri, kabul ettikleri roller ve söylemleri oyunun adından da anlaşılacağı gibi ‘Kozalar’ ördüklerini anlatır. Onlara verilen cinsiyet rollerini sorgusuz sualsiz benimsediklerinden olumsuz etkilendiklerinin farkında değiller.
III. KADIN : ... (Kıkırdar.) Öyleyim işte, ne bileyim... (Birden bir çığlık atar.) Ay! Ne yaptım ben? Niye böyle yaptım?
II. KADIN : Yanlış mı dizmişsin boncukları?
III. KADIN : (Çok önemseyerek.) Hem ne yanlış, ne yanlış!... Neden başladım sanki bu boncuklu çantaya?
II. KADIN : Neden canım? Ne güzel... Ben de yapsam bir tane... Geçende bir hanımın elinde gördüm de... (Keser.) Aaa, hep söktün onu sen?
III. KADIN : Sökeceğim ya... Sökmeyip de ne yapacağım... Oldu mu doğru dürüst olmalı. Öyle yarım yamalak şeylerden hiç hoşlanmam.
Zevksiz döşenmiş bu odada hiçbir şeyin yerinin değiştirilmediği fark edilir. Bu durum zihindeki kalıp düşüncelerle ilişkilendirilebilir. Kadınlar arasındaki diyaloglarda da genellikle kalıplaşmış cümleler ve yargılara rastlanır. Ataerkil bir toplum içerinde kadının yerine ve rollerine dair diyaloglar bize sunulur. Değişimden korktuklarını değişimden yakınarak ve geçmişle övünerek belli ederler. Feminist terapi penceresinden bakıldığında kadınların ötekileştirilmiş konumu, ev hanımlarının yalıtılmışlıkları, aileye ilişkin kodlamalar dikkat çeker. Karakterler rollerini öylesine benimsemişlerdir ki kişilikleri ve sosyalleşme için hiçbir girişimde bulunmazlar.
Karakterlerin eğitim almadıkları ve kendilerine ait düşünceler oluşturamadıkları da görülür. Hayata dair bütün düşünceleri ve cümleleri aslında başkalarından -eşleri, radyo, haberler…- duyduklarından ibarettir. Kendilerine ait düşüncelerinin olmaması onları birbirlerinin söylediği şeyleri onaylarcasına tekrar etmeye teşvik eder. Klişeler, egemen söylemler ve kalıp cümleler dışında özgün cümlelerine rastlanmaz. Bilgili olduklarını ispatlamak istediklerinde atasözlerine başvururlar çünkü İsimleri dahil kendilerine ait hiçbir şeyleri yoktur.
II. KADIN : (Ağlamaklı.) Kuşu altın kafese koymuşlar da, ille vatanım demiş.
I. KADIN : O söz adi kuşlar için. Kanarya için değil! (Aksırır.)
İnsanlar arasında olduğu gibi hayvanlar ve türleri arasında da sınıfsal farklılıklar vardır. Çünkü onlar üstündür ve kuşları da alt sınıfa mensup bir kuş olmamalıdır. I. Kadının evinde bulunun bu kanarya aslında kadınların sığınakları olan evlerindeki huzuru temsil eder. Oyunun sonuna doğru ortadan kaybolması bastırdıkları korkuların şiddetini arttırmasına neden olur.
Birbirlerine karşı sürekli olarak üstünlük taslamaya çalışırken övündükleri şeyler evlerinin büyüklüğü, kürkleri, gümüşleri, eşlerinin işleri ve onlara olan ilgisidir. Ev ve eşyalarına o kadar bağlıdırlar ki eşyalarını çocukları ile bir tutup durumu ve evlerini kendilerinin bir parçası olarak görürler. Örgüleri, çiçekleri, kanarya, gümüş takımlar, çay saatleri… Onlara ait olan şeyler bunlardan ibarettir çünkü.
I. KADIN : Radyomuz, televizyonumuz, salon takımlarımız, yemek odası takımlarımız... Bu ev bize bile dar geliyor zaten...
II. KADIN : Bizim ev de eşya dolu. Sonra çiçek saksılarımız... Evin içinde zor dönüyoruz biz...
III. KADIN : (Kürküne bakar.) Hem biz o kürkü alıncaya kadar!..
I. KADIN : Kristal komposto takımım... Anamdan kaldı o bana...
II. KADIN : Benim de gümüş kupalarım...
III. KADIN : Benim de acem halılarım... Babam ölürken demiş ki, söylemesi ayıp "Kızım evlenirken bu bir çift halı onundur" demiş.
‘Benimki’ diye söz ettikleri eşleri orada olmasalar da her konuşmada ve davranışlarında varlıklarını hissettirirler. Kadınlar, dışarıda olsa dahi eşlerinin onları koruduklarını düşünürler ve evleri sapasağlam birer sığınaktır. Onların dışarıdan getirdikleri ve anlattıklarını da birebir benimseyip birbirlerine aktarırlar. Eşlerinin meslekleri ise onların sınıfsal farklılığının göstergesi olduğundan onların da mesleğidir.
III. Kadın: Biz memuruz.
…
III. KADIN : (Boncukları dizerken.) Bizimki gazete okuyor. Her şeylerden haberi oluyor.
Açılan radyo ile spikerin anons ettiği haberler karakterlerin korkularını ortaya çıkmaya başlar. Kadınlar, kendilerine kozalar örerek hapsolmaya yaklaştıklarını fark etmeden dışarıya ve insanlara yabancılaştıkları için panik yapar. Sakin konuşmalar ve küçük kıskançlıklar yerini üstünlük kurmaya ve öfkeye bırakır. Dışarıdan gelen ayak sesleri ve kapının çalınmasıyla huzursuzluk artar. Ne dışarı çıkmaya ne de kapıyı açmaya cesaret edemeyip panik halinde onları kurtaracak birilerinin -eşlerinin- gelmesini beklerler.
III. KADIN : Şimdi koşup gitsek bir türlü, gitmesek bir türlü...
I. KADIN : Dışarda neler oluyor, bilmiyoruz ki... Bu durumda gidemezsiniz... Gidemezsiniz, hayır.
II. KADIN : Bizimki akıl etse... Etse de gelip alsa beni.
Oyun sonuna doğru sürekli çalan kapı ve dışarıdan yükselen sesler ile kanaryanın aniden kaybolması, içeride uyuyor diye bahsedilen çocukların bir fare deliğinden gittiklerini sanmaları ile iyice panik yapan kadınlar nereden geldiğini bilmedikleri bir ağ ile sarılmaya başladıklarını fark ederler.
Kozalardan kurtulmak için geç kalınmıştı, yalnızca ‘Keşke..’ denilebilirdi. Çünkü Feminist terapiye göre kişisel ve sosyal güç duygusu geliştirememiş, değişimi sağlayacak becerileri kazanmak için çaba harcamamışlardı.
II. KADIN : (İnler.) Sizi duyamıyorum.
III. KADIN : Göremiyorum sizi...
I. KADIN : Size dokunamıyorum...
(Oldukları yerde ipekböceği gibi bükülüp tortop olurlar.)
II. KADIN : Sarıldık...
III. KADIN : Sarıldık...
I. KADIN : Sarıldık... (Kapının küt kütlenmesi) Keşke açabilseydim...
II. KADIN : Keşke çıkabilseydim...
III. KADIN : Dışarda olsaydım keşke...
ÜÇÜ BİRDEN: (incecik, birer böcek sesiyle) Bir delik gerek... Bir delik gerek... Bir delik gerek...
*Metinde kullanılan görsel Pangar Tiyatro Topluluğu tarafından 2017 yılında sahnelenen Kozalar oyununa aittir.
** Kozalar oyununu izlemek isterseniz Tiyatro Pangar youtube kanalını ziyaret edebilirsiniz: https://www.youtube.com/watch?v=goiQvmkqvIM&t=1216s
Gençtanırım Kurt, D. ve Çetinkaya Yıldız E. (2017). Kişilik Kuramları, Pegem Akademi, Ankara.
Corey, G. (2015). Psikolojik Danışma Kuram ve Uygulamaları (Çev. T.Ergene). Ankara: Mentis Yayıncılık.
Ağaoğlu, A. Toplu Oyunları 2. Mitos Boyut Yayıncılık, İstanbul.
Schwenk, S.M. (2009). Adalet Ağaoğlu’nun Oyunlarında Toplumsa Eleştiri (Yayımlanmış yüksek lisans tezi). Haliç Üniversitesi, İstanbul.