top of page

İstanbul'un Birbirinden İlginç Tılsımları

İstanbul tılsımları söz konusu olduğunda iki dönem öne çıkmaktadır; Yanko devri ve Kostantin devri. Bu devirlerde yedi iklimden farklı mimar ve mühendisler, kâhinler, çeşitli ilimlerde usta kişiler İstanbul'da toplanır.


 


Tılsımlara inanır mısınız? İnsanların en eski inançlarının bir kalıntısı olan tılsımlar genellikle büyülü ya da efsunlu olduğuna inanılan bir söz ya da aracı madde olarak görünür. Yapılan büyü ya da efsunlar tılsım sayesinde aktif hale gelir diye düşünülebilir. En eski çağlardan beri kimi kabuklu hayvanların kabukları, değerli taşlar, kumaş parçaları, özel sözler yazılı kağıtlar vb. tılsım araçları olarak kullanılmıştır. Tılsımların genel olarak iki amacı var diye düşünebiliriz. Birinci amaç bireyi kötülüklerden koruyan bir kalkan işlevi görmesidir. Bu kalkan işlevinin yanında kimi tılsımlar bireye zarar getirecek, onu büyüleyecek işlevde olabilirler. Birbirinden çeşitli amaçlarla yapılan, toplumların inançlarını, yaşadıkları coğrafyaları vb. yansıtan oldukça farklı türden tılsımlar vardır. Örneğim Mısır mitolojisinde boyna takılan çeşitli figürlerin olduğu bir tılsım bulunmaktadır. Bu tılsımın hem yaşayanlar hem de ölüler için kullanıldığı bilinmektedir. Tılsımın koruyucu gücünün ölümden sonraki hayatın tehlikelerine karşı da etkili olacağı düşünülmüştür. Batı'da Latince kökenli Amulet kelimesi ile ifade edilen tılsımlara bakıldığında onlar da çeşitli mitolojik desenlerin, arkaik inanışların etkileri görülebilir. Bunun en yaygın örneklerinden biri Davut yıldızının tılsım olarak kullanılmasıdır. Tılsım deyince biraz uzak gelebilir ama yeni doğan bebeklere takılan, ya da yeni evli çiftlere hediye edilen nazar boncukları da aslında nazardan, kötülükten, uğursuzluktan koruyan bir tılsım olarak karşımıza çıkmaktadır.


Tılsımlar üzerinde böyle genel bir şekilde durduktan sonra gelin biraz İstanbul'u konuşalım. Biliyorsunuz ki İstanbul eski adıyla Konstantinopolis kurulduğu ilk zamanlardan itibaren birbirinden farklı kültürlere ev sahipliği yapmıştır. Uzun yıllar boyunca büyük imparatorlukların başkenti olan bu şehir; birçok farklı dinin, kültürün, yaşam tarzının kesişme noktası olmuştur. Dolayısıyla kelimenin tam anlamıyla bir kültür ve sanat merkezi haline gelmiştir. İşte kurulduğu ilk zamanlardan itibaren tılsım inanışlarının da etkisiyle İstanbul'da birbirinden ilginç tılsımların bulunduğunu Evliya Çelebi Seyahatnâmesi sayesinde bilmekteyiz. Bugün biraz bu ilginç tılsımlara değinmek istiyorum. İstanbul hepimiz için büyülü bir şehir, belki bu yazıyı okuduktan sonra büyüsünü daha derinden hissedersiniz ve tılsımlar rehberliğinde bir yolculuğa çıkarsınız.



Evliya Çelebi İstanbul'da yer alan ve onun dönemine kadar gelen tılsımların büyük çoğunluğunun İstanbul'un ilk kurucuları tarafından yapıldığını anlatır. İstanbul tılsımları söz konusu olduğunda iki dönem öne çıkmaktadır; Yanko devri ve Kostantin devri. Bu devirlerde yedi iklimden farklı mimar ve mühendisler, kâhinler, çeşitli ilimlerde usta kişiler İstanbul'da toplanır. Bunun sonucunda şehir koruyan, bereket getiren, sorunlarını çözen çeşitli tılsımlar yapılmış ve İstanbul'un türlü köşelerine yerleştirilmiştir. Gelin birkaç örnekle bu gizemli tılsımların peşine düşelim.


Çelebi'ye göre, Tavukpazarı'nda yer alan kırmızı renkli zımpara taşından yapılmış bir sütun bulunmaktadır. Söz konusu bu sütunun üzerine bir sığırcık kuşunun heykeli dikilmiştir. Tılsım olan bu kuş yılda bir kere kalkıp kanat çırptığında bütün kuşlar gagaları ve tırnakları ile üçer tane zeytin getirmektedir. Saraçhanebaşı'na geldiğimizde göğe doğru bakan bir direk üzerine yerleştirilen beyaz mermer bir sanduka görülmektedir. Bu sanduka içinde Pozantin Kralı'nın şanssız kızı gömülüdür. Bu sütun ayrıca karınca ve yılından korunmak için de tılsım işlevi görmektedir. Altımermer'in birinde ise Eflâtun-ı İlâhi bir sivrisinek resmi yapmıştır. Çelebi'ye göre bu tılsım sayesinde İstanbul'un içlerine asla sivrisinek gelmemektedir ve tılsımın etkisi devam etmektedir. Çelebi, aynı yerde Bukrat Hakîm tarafından yapılan leylek resminin yılda bir kere ses verdiğinde şehir içerisinde yuva yapan bütün leylekler helâk olur demektedir. Bu nedenle İstanbul'da leyleklerin yuva yapmadığını sadece Eyüp çevresinde çok olduklarını iletmektedir. Altımermer bir tılsım merkezi olarak karşımıza çıkar. Zira Çelebi, Hz. Süleyman zamanında yapılan bir tılsımdan da bahsetmektedir. Tunçtan bir kurt şeklinde olan bu kurt sayesinde İstanbul halkının bütün koyunları çobansız sahralara gitmekte ve koyunlar ile vahşi kurtlar birlikte gezmektedir.


Görüldüğü üzere şimdiye kadar örnek verilen tılsımlar daha çok hayvanlardan korunma ile ilgilidir. İstanbul'da ilginç olan bazı tılsım türleri ise şehrin sosyal yaşantısı ile ilgili olan tılsımlardır. Bu tılsımlara da birkaç örnek göstermek isterim. Örneğin Altımermer'de bir sütun üzerinde birbirlerine sarılan bir genç ve güzelin tunçtan heykeli bulunmaktadır. Çelebi, bir evde karı-koca kavga ettiğinde, ikisinden biri gidip bu sütunu kucaklarsa o akşam aralarındaki dargınlığın yok olduğunu söyler. Bu tılsıma zıt bir örnek olarak da yine Altımermer''de yer alan kalaydan yapılmış iki yaşlı yüzden oluşan bir figürden bahseder. Eğer bir karı koca birbirleriyle geçinemiyorlarsa ikisinden birinin bu sütuna gelip onu kucaklamaları ayrılmalarını sağlar der. Ayrıca Altımermer'deki tüm bu büyülü ve ilginç tılsımların Hz. Muhammed dünyaya geldiğinde oluşan depremler neticesinde yıkıldığını da ekler.


Evliya çelebi tarafından anlatılan ve ilginç olan bir başka tılsım, Sultan Bayezid-i Veli Hamamı'nın yerinde duran dört köşe tek parçadan oluşan bir sütundur. Çelebi, bu sütunun İstanbul'u veba salgınlarından korunması için yapıldığını söyler. Bununla birlikte Bayezid Han'ın bu sütunu yıktırıp yerine hamam yaptırdığını belirtir. Dediğine göre bu sütunun yıkıldığı gün Bayezid Han'ın oğullarından biri Edirnekapı dışında Davudpaşa Bahçesi'nde vebadan ölmüştür. Ondan sonra da veba İstanbul'u istilâ etmiştir. Eğrikapı'da Tekfur Sarayı'nda yer alan siyah renkli bir sütun üzerinde ifrit şeklinde tunçtan bir tılsım vardır. İfrit, yılda bir kere bu ifrit nara atıp ağzından ateşler saçmaktadır. Çelebi, eğer bir kişi yere saçılan bu ateşten bir kıvılcım alıp evine, ocağına götürebilirse o ateş o kişinin ömrü oldukça sönmez diye anlatır. Son olarak doğa üstü varlıklara dair inanışı gösteren ilginç bir tılsıma dair bilgi vermek istiyorum. Evliya çelebi bu tılsımı ibret verici bir tılsım olarak belirtir. Ona göre, Zeyrek başında Hz. Yahya adıyla yapılan kilisenin altında bir mağara bulunmaktadır. Her sene kış ayları geldiğinde, geceleri kara koncoloz adındaki türlü cadılar çıkıp arabalarıyla dönüp dolaşırlar. Seher vakti yaklaşınca binip tekrar o mağaraya döner ve gözden kaybolurlar der. Burada ilginç olan şeylerden biri diğer insan yapımı olan sütunların aksine mağaranın doğal bir tılsım olarak sunulmasıdır. Söz konusu bu tılsım o dönem halk arasındaki inanışlara örnek vermesi açısından da önemlidir.


Evliya Çelebi, bu yazıya dahil etmediğim birçok ilginç tılsımdan daha bahsetmektedir. Tılsımlara baktığımızda İstanbul'u diğer şehirlerden ayıran, ona bir kutsallık atfedecek tılsımlar yapıldığını görürüz. İstanbul, doğal güzellikleri, önemli coğrafi konumuyla her daim dikkatleri üzerine çeken bir şehir olmuştur. Her dönem için kalabalık ve büyülü bir şehir olarak karşımıza çıkan İstanbul'a bir de tılsımların gözüyle, o büyülü dokunuşlarıyla bakmayı deneyin ve hayal edin. Evliya Çelebi'nin Seyahatnâmesi'nin 1. cildinde yer alan bu bölümü okumanızı tavsiye ederim. Hatta seyahatnâmenin tamamını okursanız eminim bu güzel şehre daha farklı bir göz ile bakacaksınız. Okuduğunuz için teşekkür ederim, size ilginç gelen tılsımları yorumlarda belirtebilirsiniz. İyi günler dilerim.


Kaynak;

Seyit Ali Kahraman-Yücel Dağlı, "Günümüz Türkçesiyle Evliya Çelebi Seyahatnâmesi: İstanbul", 1. Kitap, 1. Cilt, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2008


Almira KOÇ

123 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör