top of page

Hazar Kağanlığı ve Etrafındaki Dünya

Kağan ise ona (bunun üzerine) cevap verdi: “Her şeyi aynı söylüyoruz, ancak şunun üzerinde ayrılıyoruz. Siz teslisi kutsuyorsunuz, biz ise kitaplarda aradığımız Tek bir Tanrıyı.”

 

Doç. Dr. Altay Tayfun Özcan’ın Hazar Kağanlığı ve Etrafındaki Dünya adlı kitabı Kronik Yayınları’ndan Mart ayında çıktı. 380 sayfa olan bu çalışmada Özcan, Hazar Kağanlığı’nın tarihini kuruluşundan yıkılışına kadar olan süreçte komşularıyla siyasi münasebetleri çerçevesinde ele almaktadır. Bugüne kadarki araştırmalarla müstakil olarak yeterince ortaya konulamamış olan Hazar Kağanlığı’nın tarihi, bu çalışmada önemli tespitlerle incelenmektedir.


Üç bölümden müteşekkil olan eserde Özcan, Hazar Kağanlığı’nın tarihini bu bölümlerde tasnif etmiş. Giriş bölümünde VI. yüzyıldan itibaren İdil Nehri’nin batısında siyasî dengelerin nasıl değiştiği, Göktürklerin seferleri ve Bizans ile olan ilişkileri çerçevesinde açıklanıyor. Bu coğrafyada Göktürk-Bizans-Sasani üçgeninde yaşanan savaşların ve değişen dengelerin sonucunda Hazar Kağanlığı’nın teşekkülü, “Tarihin Şafağında Hazarlar: VII. Yüzyıl” başlıklı ilk bölümde incelenmektedir. Özcan, bu devletinin kuruluşunun VII. Yüzyılın ortalarında yaklaşık 20 senelik bir süreçte gerçekleştiğini ortaya koymaktadır.

Yazar tarafından ikinci bölümün “Tarihin Zirvesinde Hazar Kağanlığı: VIII. Yüzyıl” olarak adlandırılmasının iki sebebi var. Birincisi, yazarın ifadesiyle VIII. yüzyılın “Avar, Göktürk, Türgiş, Uygur, Kimek, Karluk ve Hazar Kağanlıklarının devirlerine sahne olan, Almanya’dan Moğolistan’ın doğu kesimlerine kadar uzanan geniş bir coğrafyada kesintisiz Türk egemenliğinin yaşandığı bir dönem olarak tüm azameti ile karşımızda” (s. XI) durmasıdır. Bu sebeple yazar VIII. yüzyılı, “Türk asrı” olarak da adlandırmaktadır. İkinci olarak da bu yüzyılın başlarından itibaren Hazar Kağanlığı’nın Kırım ve Bizans’a bağlı olan Kerson’da (Akyar, Sevastopol), Derbend üzerinden ilerleyerek Kafkasya’da Araplara karşı egemenliğini arttırması Hazarlar için tarihin zirvesidir.


İkinci bölümde Özcan, Hazar-Arap mücadelesinin sebeplerini irdelerken genel olarak tarih yazımında kabul edilen görüşleri üç başlık altında toplamıştır: Arapların Kırım üzerinden Balkanlara sarkarak Constantinopolis’i kuşatmak istemesi, Hazarların Bizans ile müttefik olmaları sebebiyle Araplarla karşı karşıya gelmesi ve Arapların kuzeydeki ticaret yoluna egemen olmak istemeleridir. Özcan bu görüşlerin doğruluğunu sırasıyla sorgularken hiçbirine katılmamakta ve Arap-Hazar mücadelesine yeni bir bakış açısı kazandırmaktadır: Arapların, Hazarlara karşı halifeliğin kalbi de dâhil olmak üzere eski Sasani topraklarının güvenliği için Kafkasya’yı idareleri altında bulundurma arzusu. Yazar, Arapların Kafkasya’ya hâkim olma arzusunu “jeostratejik bir zorunluluk” (s. 195) olarak değerlendirmektedir.


“Tarihin Günbatımında Hazar Kağanlığı: IX. Yüzyılın Başından 965’teki Yıkılışa” başlıklı üçüncü bölümde, Hazar Kağanlığı’nı yıkılışa götüren süreç ve nedenleri incelenmektedir. Bununla birlikte Özcan, çevresindeki farklı dinlerin etkisine girmeye başlayan Hazar Kağanı’nın Museviliği IX. asrın ortalarında kabul ettiğine işaret etmektedir. IX. yüzyılda Hazar Kağanlığı’nın Macar ve Rus tehditleriyle boğuştuğunu kaydeden yazar, gerçek tehdidin ise Peçenekler olduğunu kaydeder. Çünkü Peçenekler diğerleri gibi belirli bir bölgeyi değil, Doğu’daki ticaret yolları üzerinden doğrudan devlet ekonomisini tehdit etmekteydi.


“Kadehini alan Kağan dedi ki: ‘Her şeyi yaratan tek bir Tanrı’nın adına içiyorum.’ Filozof ise kadehini aldı ve dedi ki: “Tek bir Tanrı, onun göğü yaratan sözlerine ve her şeyi yapmaya kadir yaşam veren ruhuna içiyorum.” Kağan ise ona (bunun üzerine) cevap verdi: “Her şeyi aynı söylüyoruz, ancak şunun üzerinde ayrılıyoruz. Siz teslisi kutsuyorsunuz, biz ise kitaplarda aradığımız Tek bir Tanrıyı.” (s. 252)


Altay Tayfun Özcan’ın çalışması sadece Hazar Kağanlığı’nın kendi siyasî tarihini değil, komşularının ve etrafındaki dünyanın da Hazarlardan nasıl etkilendiğini açıklamaktadır. Bizans-Arap mücadelesinde kuzeyde bir güç olarak yer almasının yanı sıra “Pax Hazarica” (Hazar Barışı) olarak adlandırılan Hazar sınırlarındaki ticarî güvenlikle, üç asır hüküm süren Hazar Kağanlığı’nın coğrafyasının ilerisinde etkin bir siyasî güç olduğu bu çalışmada ortaya konmaktadır. Nitekim kitabın nihayetinde okur, yazarın önsözde de hususî olarak belirttiği üzere Hazar Kağanlığı olmadan Bizans, Arap, Rus ve Macar tarihlerinin yazılamayacağı sonucuna ulaşmaktadır.


Ufuk Aykol

11 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör