"Hâkimiyet Kayıtsız Şartsız Milletindir"
Cumhuriyet kendilerinden çok gelecek nesiller için fedakârlık yapan, savaşan, mücadele eden insanlar olmasaydı ilan edilemezdi. Bize bırakılan en büyük miraslardan biri cumhuriyettir!
Hepimiz içinde yaşadığımız Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin nasıl ve ne fedakârlıklarla kurulduğunu biliriz. 1. Dünya Savaşı'ndan yorgun, bitkin, yaralı bir şekilde çıkan bir millet, üzerine gelen güçlü devletlere karşı gerçek bir kahramanlık mücadelesi vermeye başlar. Hâkimiyetin kayıtsız şartsız millete ait olduğu düşüncesinin yayılmaya başlandığı anda, imparatorluğun kendi adına kararları bir kenara bırakan Türk milleti; kendi yaşadığı toprakları, çocukları, gelecek torunları ve en önemlisi özgürlüğü için tekrar çetin bir savaşı göze alır. Bu nedenle, uğruna savaşılan şeyler uğruna canını dişine katan Türk milleti, bağımsızlığa olan düşkünlüğü, cesareti ve savaşçı kişiliğiyle Kurtuluş Savaşı sürecinde adını tarihin sayfalarına bir kez daha altın harflerle yazdırır.
Her milletin zihnimizde beliren belirli temsilleri vardır. Bir İtalyan, İngiliz, Fransız, veya bir Çinli fark etmez herhangi bir millete özgü insanları düşündüğünüzde kafanızda belli bir temsil canlanır. O millete özgü gelenekler, değerler bir insan üzerinde vücut bulur. Gerek fiziki yapıları gerekse yaşam tarzlarıyla zihnimizde beliren bu temsiller, bize söz konusu milletin dışarıya yansıttığı ana özelliklerini, o milleti diğer milletlerden ayıran özelliklerini gösterir. Tarih sahnesindeki varlığını (verdiği mücadeleleri) yazılı kaynaklar vasıtasıyla Göktürk Yazıtları'na kadar takip edebildiğimiz Türkler, en başından itibaren özgürlüklerine olan düşkünlükleri, cesaretleri ve savaşçı nitelikleri ile bilinirler. O dönemde tutulan Çin kaynakları bize Türklerin destanlarına, efsanelerine dair örneklerin yanında yaşam tarzlarına dair örnekler de verir. Oğuz Kağan, Ergenekon, Türeyiş, Bozkurt gibi destanları göz önünde bulundurduğumuzda yaşadıkları coğrafya sebebiyle zor iklim koşullarıyla mücadele eden, doğayla yakın bir ilişki içerisinde bulunan ve göçebe bir hayat süren Türklerin bir millet olarak zihinlerde oluşturduğu karakterin temeli görülür. Tüm bu destanlarda yok edilmenin eşiğine gelen, kaos dolu bir coğrafyada yaşayan, zorlu iklim ve coğrafi koşullarla mücadele eden Türklerin durum ne kadar umutsuzca görünürse görünsün tekrar ayağa kalktıklarını, bir diğer deyişle "bir ölüp bin dirildiklerini" gösterir. Sadece erkeklerin değil kadınların da yiğitliği, cesareti ve koruma arzusuyla ön plana çıktığı bu destanlar da Türk erkek ve kadın tiplerinin ideallerini görürüz. Bu ideal tipler erdemli, ahlaklı davranışlar sergileyen insanlar olmalarının yanında vatanları, özgürlükleri ve sevdikleri tehlikeye düştüğü anda gözünü kırpmadan mücadeleye girişen, fiziksel ve zihinsel sınırlarını zorlayan kişiler olduklarını görürüz.
Gerçekten de Türk gençlerine, Türk milletine dair yaşatılan bu ideal temsilin, Kurtuluş savaşı sırasında; Şahin Beyler, Sütçü İmamlar, Nezahat Onbaşılar, Kara Fatmalar, Yörük Aliler ve adını duymadığımız daha yüzlerce, binlerce kahraman insanda vücut bulduğunu görürüz. Evinden, toprağından, çoluğundan çocuğundan ayrılmak istemeyen, başka bir devletin boyunduruğu altında yaşamayı reddeden insanların özverileri sayesinde bu savaş kazanıldı. Cumhuriyet bu insanlar olmasa kurulamazdı, bugün ben bu satırları yazamazdım ve siz de bu satırları okuyamazdınız.
Bu nedenle bize düşen ilk şey; başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere, onlarla birlikte bu vatan için elinden gelen her türlü fedakârlığı yapmış vatanın öz çocuklarına, ailelerine, aziz milletimize teşekkür etmek, onları anmaktır. Daha sonra özellikle biz gençler, üzerinde yaşadığımız bu topaklar için verilen mücadeleleri daha iyi bilmeli, kavramalı, onun değerini daha iyi anlamalıyız. Tarihî ve kültürel bilincimizi son haddine kadar kuvvetlendirmeli, bizden sonraki kuşaklara da bu bilinci aktarmaya devam etmeliyiz. İşler biz gençler için ne kadar umutsuz görünürse görünsün, içerisinde yaşadığımız vatan ne kadar büyük tehlikelere düşerse düşsün umutsuzluğa kapılmamalı ve denemeye devam etmeliyiz. Denemeye, mücadele etmeye devam ederken Atatürk'ün şu sözleri kulaklarımızda çınlasın: "Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur." Okuyan, okumayan, ülkemizde yaşayan ya da gurbette olan fark etmez herkesin 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'nı en içten dileklerimle kutlarım. Bu ülkenin güzelliklerini, cumhuriyetin bize sağladıklarını hep birlikte hatırlayalım, hatırlatalım ve gelecek kuşaklara taşıyalım.
Not:
Bu süreçte okumanızı tavsiye edeceğim birkaç kitap var. Birincisi tabii ki Atatürk'ün mecliste altı gün boyunca okuduğu, kendi kaleme aldığı Nutuk isimli eseri.
İkincisi Falih Rıfkı Atay'ın kaleme aldığı Atatürk'ün Hatıraları kitabı ve üçüncüsü ise Ruşen Eşref Ünaydın'ın Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal ve Çanakkale'de Savaşanlar ile Mülakat isimli kitabı. Bu kitapları okumak, yakın geçmişimizdeki bu büyük olayların daha iyi anlaşılmasını ve kavranmasını sağlayacaktır.
Almira Koç