top of page

Gayrinizami Harp Balkan Harbi’nde Komita, Çete, Jandarma ve Milisler

Yazar, Makedonya’daki komitacılara karşı mücadele eden genç subayların sonraki askerî ve siyasi kariyerlerini inceleyerek onların “komitacılığa meyyal bir psikolojinin” doğduğu sonucuna varıyor.

 

Ali Güneş’in Gayrinizami Harp Balkan Harbi’nde Komita, Çete, Jandarma ve Milisler (1912-1913) adlı çalışması Kronik Kitap tarafından Ocak ayında neşredildi. 224 sayfa olan bu kitap, bir harp türü olarak gayrinizami harp doktrinini ve Osmanlı’daki uygulanışını incelemeyle başlarken Balkan Harbi’nde bu harp türünün faaliyet alanlarına odaklanmış.

Okuru ilk olarak Polat Safi’nin Kronik Kitap’ın “Gizli Teşkilatlar Serisi” hakkında yazmış olduğu açılış yazısı karşılıyor. Eserin “Giriş” bölümünde Güneş, Osmanlı Devleti’nin son devrinin gayrinizami harp tarihi araştırmaları açısından oldukça zengin olduğunu ancak bu harp türünün uluslararası literatürde yeterince karşılığını bulamadığına değiniyor. Modern gayrinizami harp doktrininin Osmanlı ordusundaki uygulamaları için en iyi temsil örneğinin Balkan Harbi (1912-1913) olduğunu belirten yazar, burada Osmanlı subaylarının Makedonya’daki çetelere karşı yürüttükleri faaliyetlerde kazandıkları tecrübeyi kullanma fırsatı bulduğunu kaydediyor. Bu noktada hem 1826 senesinde Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasından sonra kurulmayan çalışılan düzenli ordu döneminde hem de 93 Harbi’nden sonra ortaya çıkan Makedonya Sorunu döneminde uğraşılan meselelerin, Osmanlı Devleti’nin tamamen kendine has bir “gayrinizami harp doktrini” geliştirmesine sebep olduğuna işaret edilmiş.


Kitabın birinci bölümü olan “Bir Özel Harp Türü Olarak Gayrinizami Harp”, genel bir çerçevede bu harp doktrinin tarihçesi ve gelişme evresi üzerine şekillenmiş. Bununla birlikte 20. asrın ikinci yarısından itibaren ABD’nin bu doktrine yaptığı katkı ve gelişerek değişen doktrinin Türk ordusuna uyumu ele alınmış. Gayrinizami harbin kavramsal analizini yaptıktan sonra yazar, Balkan Harbi’nin “öncesi sonrasındaki mücadelelerle, gayrinizami harp içindeki bir nizami harp” (s. 58) olduğunu bölüm sonucunda belirtmektedir. Bu bölümün sonunda Balkan Harbi’nin çalışmanın esas konusu olduğunu da belirtilmektedir. Gayrinizami harp kavramının Balkan Harbi’ne kadar olan süreçteki gelişiminin açıklanması kitabın başlığının vaadini gerçekleştiriyor. Fakat açıkçası “ABD Usulü Gayrinizami Harbin Evrimi” ve “Amerikan Modeli Gayrinizami Harbe Türkiye’nin Uyumu” altbaşlıklarının, bu kitabın içerisinde eğreti durduğunu söyleyebiliriz. Bu iki altbaşlığın, Türkiye’nin Kore Savaşı’nın da sonrasını içeren bir modern gayrinizami harp tarihi hakkında yazılan bir eserde bulunmasının daha doğru olduğunu düşünmekteyiz.


“Balkan Harbi Öncesinde Gayrinizami Harp” başlıklı ikinci bölüm, Osmanlı Devleti’nin 1878-1912 seneleri arasında en çok uğraştığı meselelerden biri olan Makedonya Sorunu’na odaklanıyor. Burada çete ve komitacılık faaliyetlerinden bahseden yazar, Osmanlı subaylarının ilk gayrinizami harp tecrübelerinin Makedonya’da kazanıldığını kaydediyor. Bu noktada Osmanlı Devleti’nin de bu tarihten önce bir gayrinizami harp doktrinin olmadığına dikkat çekmiş. Nitekim Güneş, bu tarihler arasında çetecilere ve komitacılara karşı edinilen tecrübeyle Osmanlı gayrinizami harp doktrininin temelinin oluşturulduğunu belirtiyor.


“Balkan topraklarındaki ayrılıkçı ve milliyetçi gayrinizami örgütlere karşı harekât, tamamen, yönetici tabakanın işbirliğinden yoksun olarak bir başına kalan bölük ve tabur seviyesindeki subayların eline bırakılmıştı.” (s. 72) Yazar, buradan hareketle Makedonya’daki komitacılara karşı mücadele eden genç subayların sonraki askerî ve siyasi kariyerlerini inceleyerek onların “komitacılığa meyyal bir psikolojinin” doğduğu sonucuna varmış.


Güneş, üçüncü bölüm olan “Seferberlik Evresinde Gayrinizami Harp ve Balkan Harbi’nin Cepheleri”nde, Balkan Harbi öncesindeki seferberliği gayrinizami harp açısından değerlendirirken Balkan Harbi’nin de bir özetini çıkartmıştır. Bu bölümde yer yer hatıratlardan örnekler veren yazar, harp tarihine askerin psikolojisinden bakmış. Bu örnekler okurun, dönemin psikolojisini ve şartlarını anlamasını ağlıyor ancak bu örneklerin daha fazla olması (Geylan Müfrezesi ve Talat Paşa’nın hatırları gibi) anlatımı daha canlı tutabilirdi. Böylelikle Balkan Harbi’nin cephelerinin özetlendiği kısım, ansiklopedi maddesi hüviyetinden çıkarak canlı bir anlatıma bürünebilirdi.

“Balkan Harbi’nde Gayrinizami Unsurların Teşkilat ve Lojistik Faaliyetleri” başlıklı dördüncü bölümde Balkan Harbi’nde gayrinizami harp görevleri verilen Osmanlı ordusunun çeşitli unsurlarının teşkilatlanmaları incelenmiş. Bu unsurların harp sırasındaki faaliyetlerini gayrinizami harp doktrinine göre inceleyen Güneş, arşiv kaynaklarını kullanarak önemli sonuçlara ulaşmış ve okurunun da Balkan Harbi’ne cephe dışından bakabilmesini sağlamış. Müstahfız, jandarma, gönüllüler ve yerel milisler ayrı başlıklarda teşkilatlanma, askere alım ve faaliyetler açısından incelenerek harp sırasındaki başarısızlığın gayrinizami harp üzerinden bir iskeletinin ortaya konduğunu söylemek mümkün. Bununla birlikte bu bölümde Balkan devletlerinin gayrinizami harp faaliyetlerine de bir alt başlık ayrılarak incelenmesi, okurun bu devletler ile Osmanlı Devleti arasında bir karşılaştırma yapabilmesini sağlıyor. Bu durumda Balkan devletlerine savaşa dâhil olmayan devletler tarafından yapılan gayrinizami harp desteği de öne çıkıyor.


Beşinci bölüm olan “Balkan Harbi’nde Gayrinizami Harp”, gayrinizami unsurlar olan çetelere verilen vazifeleri Genelkurmay (ATASE) arşivinden birincil kaynaklarla açıklıyor. Eşref Bey’in (Kuşçubaşı) çetesinin Batı Trakya’daki faaliyetlerine de ayrı bir alt başlık ayrılmış. Bu harekât da ATASE belgeleri merkeze alınarak incelenmiş ve modern gayrinizami harp doktrinine uygun bir harekât olarak nitelendirilmiş. Bölümün sonunda Güneş, Balkan Harbi’nde edinilen gayrinizami harp tecrübelerinin sonraki harplerde kullanılması konusuna da değinmiş. Burada Birinci Dünya Savaşı ve İstiklâl Harbi’ndeki gayrinizami harp faaliyetleri üzerinden çıkarım yapan Güneş, esas olarak Balkan Harbi ve Birinci Dünya Savaşı’ndaki tecrübelerin, İstiklâl Harbi’nde hataların tekrarlanmasının önüne geçtiğini belirtmektedir.


Kitabın sonunda yer alan görseller çalışmanın içeriğini canlılaştıran ögeler barındırmasına karşın bir haritanın olmamasını eksiklik addedebiliriz. Çünkü bu sayede kitapta adı geçen köy ve kasabalar harita üzerinden takip etmek mümkün olabilecekti.


Ufuk Aykol

44 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör