top of page

Güneş Doğudan Yükseldi

Bolca kitap, sayısız müzik, zihnime raylar aracılığı ile kazınmıştır. Yolculuk fikrinin tadını almaya başladığım ilk dönemlerden beri de Doğu Ekspresi fikri zihnimi kurcalayarak bu macerayı yaşamak zorunda olduğumu bana dikte etti.

 

Yolda olmak... Sadece gitmek... Gidilecek yere duyulan merak... Bütün bunların birleşiminden doğan heyecan beni sürekli başka duraklara sürüklüyor. Kendi başıma yolculuğun tadını aldıktan sonra yaşadığım hazla sürekli yeni duraklarda buluyorum kendimi. Türkiye’nin 81 ilinin tamamında izim bulunsun, o illerin anı haznemde yeri olsun istiyorum. Güzel anılar biriktirmeyi hedefliyorum. Bu hedefe doğru ilerlerken sizlere aklımda iz bırakan mekânları anlatmayı planlıyorum. Bu yaz da şimdilerde oldukça moda olan Doğu Ekspresi’yle müthiş bir serüven yaşadım. Bu serüveni sizlere aktarırken birazcık özendirirsem ne mutlu bana.

Tren yolculuğuna aşinalığım üniversite yıllarıma denk gelir. Her hafta İstanbul- Kocaeli arası mekik dokurken öğrenci bütçemizin dostu vagonlarda bir sürü deneyim kazandığımı söyleyebilirim. Bolca kitap, sayısız müzik, zihnime raylar aracılığı ile kazınmıştır. Yolculuk fikrinin tadını almaya başladığım ilk dönemlerden beri de Doğu Ekspresi fikri zihnimi kurcalayarak bu macerayı yaşamak zorunda olduğumu bana dikte etti. Yaz tatili soğuğa tahammülü az bünyem için en uygun dönemdi. Boş olduğum bir sırada biletimi aldım ve yola koyuldum. Öncelikle Pendik- Ankara arasını büyük bir keyifle geçtim. Ankara’da bulunduğum sırada Ata’ya bir selam verdikten sonra malum istasyonda buldum kendimi. 24 saatlik yolculuğuma şimdiki moda karelerde görüldüğü gibi renkli ışıldaklar, pofuduk ayılar, süslü dekorlar eşlik etmedi. Ancak Erzurum’da inecek olan Necla Teyze’nin muhabbeti, Sivas’tan İstanbul’a üniversite için kaydını yaptıran Ceren’in heyecanı eşlik etti. Dört kişilik vagonumuzda farklı yaşlardan birbirini tanımayan üç kadın olarak birbirini yeni tanıyan insanların naifliğiyle çok güzel bir yolculuk geçirdik. Özellikle Necla Teyze’nin anaç tavrı, bizi etrafına toplayışı, sürekli bir şeyler yedirme arzusu, öğütleri ve deneyimleri yolculuğumuza renk kattı. Ve uçsuz bucaksız yollar... Sivas’ta Ceren’le vedalaşmamız... Pencereden Erzincan’ın barajlarına, yeşilliğine hayranlıkla bakmalarımız... Ve köyler... Merkezden uzakta sadece bir camisi birkaç evi olan köyler... Necla Teyze’nin kompartımanda gizli gizli sigara yakışları... Erzurum’da inişiyle yalnız kalmam... Yolda bana eşlik eden kitabım... Her şey her anıyla zihnimde dolaşırken bu deneyimin eşsizliği, dinlendiriciliği, kendimi sorgulamam gereken bir zamanda yaşanmışlığı, hiçbir şeyin tesadüf olmadığını bir kez daha bana kanıtlamış oldu. Kars’a ulaştığımda ise insanların misafirperverliği karşısında bir kez daha doğru bir şey yaptığımı anladım. Zaten herkesin bana sürekli sorduğu bir soru vardır:

─ Korkmuyor musun?

Ben de onlara her zaman tek cevap veririm:

─ İnsan halkından korkar mı hiç?

Üstelik herhangi bir yerde özellikle Doğu’da öğretmen olduğunuzu söylediğinizde kutsal bir varlıkmışsınız gibi gösterilen hürmetin haddi hesabı yoktur. Herkes, her konuda yardımcı olmaya çalışır.

Örneğin Ani Harabeleri’ne taksi dışında bir ulaşım aracıyla gitmek istediğimi söylediğimde en uygun fiyatlı aracı önerip beni yetiştirmek için ellerinden geleni yapan da en uygun ama en leziz peyniri almam için seferber olan da o korkup korkmadığım sorulan halktır. Beni en acilinden Ani Harabeleri’ne ulaştıran ve bölgeyi gezerken kendimi dinlememe izin veren de o insanlar. Ani Harabeleri demişken sizlere biraz da o bölgenin güzelliğinden bahsetmek istiyorum. Yüzyıllar öncesinin eserlerine hayranlıkla bakarken, tarihin içinde kaybolmamanız imkânsız gibi görünüyor. O eşsiz güzellikte kaybolurken bir yandan Aras Nehri’ne bakıp sınırların gereksizliğini düşünebilirsiniz. Aramızdaki bir nehir mi insanlığımızı birbirinden ayırıyor diye kendinizi sorgulayabilirsiniz. Ama Ani Harabeleri’nde sizi üzecek asıl olay, yapıların içini dolduran yazılar olacaktır. Dünyaya bırakılacak onca güzel iz varken şaheserlerin üzerlerinin karalandığını, isimlerin yazıldığını görmek canınızı sıkabilir. Keza benim de öyle oldu. Ancak öyle büyülenmişim ki bu olay bile o anlardaki hayranlığımı örselemedi. Ani ile vedalaştıktan sonra Kars’ın sokaklarını arşınladım. Taş Rus binaları beni Orhan Pamuk’un Kar romanına sürükledi. Kendimi adeta Şair Ka gibi hissetmeme neden olan bu sokaklar Rus egemenliğinin bir ürünü. Sadece otuz yıl hüküm süren Rus egemenliğinin bu şehirde büyük izler bırakmış olması şehrin dokusu açısından çok etkileyici görünüyor. Özellikle Kafkas Üniversitesi Konservatuarı binalarını gördüğünüzde ruhunuzu büyük bir şaşkınlık kaplayabilir. Mimari yapılarına hayranlıkla bakarken verilen eğitim karşısında gurur duymanız olası görünüyor. Ben bütün bu taş binalar arasında gezinirken şehre büyük yatırımlar yapmış, binaların oluşumunda büyük katkı sağlamış Cheltikov ailesine minnet duyduğumu söyleyebilirim. Mükemmel eserler bıraktıkları için onlara teşekkür etmekten geri kalamadım. Son durak olan Kars Kalesi’ne ulaşmadan On İki Havariler Kilisesi’ne uğrayıp o dokuyu da içime çektim. Kars Kalesi’nden şehre bakarken bir kez daha seyahat etme özgürlüğüne sahip olduğum için hayata teşekkür ettim. Bir sonraki durağım olan Ağrı için ilk aktarma olan Horasan otobüsüne doğru güzel anılarla yol aldım.


Merve Köken

21 görüntüleme0 yorum

Son Paylaşımlar

Hepsini Gör
bottom of page