Anadolu ve doğu fikriyatının önemli bölümünün anlatı ve öykücülükten oluştuğunu düşünürsek çok uzun bir dönemi kapsayan anlatıcılığın da bu kültür içindeki yerini fark etmiş belki de biraz olsun anlamaya çalışmış olabiliriz.
Masal anlatıcılığı Anadolu coğrafyasında nasıl gelişiyor ve günümüze kadar geçirdiği aşamalar nelerdir?
Merhaba, öncelikle masallar ve masal anlatıcılığının Anadolu’daki gelişimi ve sürecini anlayabilmek için çok uzun bir tarih dilimine bakmak hatta anlatıcılık geleneği olarak adlandırdığımız sözlü kültürün kökenlerine bakmak gerekli diye düşünüyorum. Anadolu ve doğu fikriyatının önemli bölümünün anlatı ve öykücülükten oluştuğunu düşünürsek çok uzun bir dönemi kapsayan anlatıcılığın da bu kültür içindeki yerini fark etmiş belki de biraz olsun anlamaya çalışmış olabiliriz. Anadolu yıllar hatta çağlar boyu ticaret yolları üzerinde olması ve bereketli topraklara sahip olması nedeni ile birçok anlatıcı, seyyah, gezgin ve yabancının uğrak yeri olmuş durumda. Buradan baktığımızda masalcılar için Anadolu eski bir yer. Anadolu’nun her vaktinde köy köy dolaşan ve hikâyeler anlatan gezgin masalcılara denk gelebildiğimiz gibi bulundukları bölgelerde yaşayıp masal anası veya masalcı unvanıyla anılan hikâye anlatıcılara da denk gelebiliyoruz. Sanıyorum ki bu durum eskisi kadar olmasa da hâlâ geleneksel biçimde devam ediyor da diyebiliriz. Anadolu’nun bahsi geçen eski dönemlerinde kısıtlı bölgelerde sınırlı hayatlar içinde yaşayan toplumlar (köy, kasaba, mezra vb.) için bulundukları bölgeye dışarıdan gelen hikâye ve masal anlatıcıları büyülü dünyaların kapılarını açıyor olabilir. Çünkü dışarıdan hiç bilmedikleri yerlerden hiç bilmedikleri hikâyeleri onlara taşıyorlar. Aynı Marco Polo’nun Kubilay Han’a anlattığı diyarlar ya da yerlerde olduğu gibi. Kim bilir belki de Marco Polo bile masallar uydurdu Kubilay Han’a. Gezilerimden birinde denk geldiğim anlatıcılardan biri iç içe geçmiş masallardan oluşan anlatılara sahip masalcıların kış başlarken köye geldiğinden kış biterken de masalı anca bitirdiğinden bahsetmişti. Bir nevi uzun kış gecelerinin arkası yarını gibi düşünebiliriz.
Günümüzde masal anlatıcılığı ne durumda?
Evet, tabi günümüze geldiğimizde. Sanırım bu konular benim için biraz rahatsız edici hâl almaya günümüzle gelmeye başlıyor. Günümüz modern dünyası ve popülerizm peşinde koşma arzusu son yıllarda yeniden moda olmaya başlayan masalları da vurdu diyebiliriz. Herkesçe malum ki birçok masalcı bir ok masalı anlatıyor. Modern sanat ve modern hikâye anlatıcılığın iç içe geçtiği masal anlatıcılığı eğitimlerinin biri biterken biri başlıyor. Bu bir yandan güzel bir oluşum hâlini alırken bir yandan da geleneksel köklerimize bağlı anlatı ve hikâyelerin gözden düştüğü bir sürece girmemize yol açtı. Sanırım insanların popüler olanı sevmesi ya da bilinen üzerinden hareket etmesi ya da Anadolu masallarının popülerizm karşısındaki çaresizliği bile olabilir bunlara sebep. Yaklaşık 3 ya da 4 senedir bilfiil modern masal ve hikâye anlatıcıları bolca dinlediğim bir süreç geçiriyorum. Bu süreç içinde anlatı ve performanslarını yorumlamak veya eleştirmek gibi bir tavra hiçbir zaman sahip olmadım. Lakin birçok anlatı akşamında birçok farklı anlatıcıdan aynı masalları duymak acaba başka masal mı yok fikrine girmeme neden oldu. Bir yandan da merak ettiğim kendi kültürümüzde yaşadığımız coğrafyadaki atalarımızın günümüze ulaştırdığı masalların suyu mu çıkıyordu. Kimse Billur Köşk’ü okumamıştı ya da kimse Keloğlan’ı sevmiyordu ne bileyim Şahmaran’ı herkes bilirdi fakat hikâyesini hatırlayan yoktu. Velhasıl kelam popülarizm masallara Avrupa ve İskandinav hikâyelerinden biraz Grimmlerden biraz da Binbir Gece’den geldi. Bir süre daha böyle devam eder gibi geliyor bana.

Masallarla ilgili çalışmalar yapıyorsunuz, özellikle masal anlatıcılığı festivali ile günümüzde birçok ülkeden çeşitli masal anlatıcısını ağırladınız İstanbul’da. Bu projenin amacı ve elde ettiğiniz sonuçlar üzerine ne diyebilirsiniz?
Uzun zamandır masalların bir araya getirilmesi ve kayıt altına alınması üzerine çalışmalar yapıyorum. Bir süredir sahne ve anlatı yolculuğumda ülkemizin en eski ve köklü doğaçlama tiyatro topluluklarından olan istanbulimpro ile hem anlatı hem de doğaçlama üzerine çalışmalar da yapıyorduk. Onlar 2013 yılında ilkini düzenledikleri Uluslararası İstanbul Hikâye Anlatıcılığı Festivali’ni bazı ülke gündemine yönelik gelişmelerden ötürü rafa kaldırmışlardı bir süredir. 2017 yılı sonbaharında tiyatronun kurucularından olan aynı zamanda bana sahne konusunda hocalık da yapan Koray Tarhan’la bu festivali yeniden canlandıralım fikrini ortaya koyduk. Amacımız birbirinden farklı kültürlerdeki hikâye anlatıcıları bir araya getirmek idi. Bir araya getirip farklı anlatı disiplinlerini ve hikâyeleri insanlara ulaştırırken bir yandan da birçok farklı anlatıcıyı bir araya getirip ortak bir fikir ve üretim havuzu oluşturmaktı. Aynı gecede farklı anlatıcıları dinlemek festivalin en güzel kazanımlarından biri oldu. Bir yandan da tarih boyunca bir sürü anlatıcıya ev sahipliği yapan bu topraklarda yeniden birçok anlatıcıyı bir araya getirmekti amaçlarımızdan biri. Günün sonunda bu yaptıklarımızın hepsinin ortak amacı Anadolu sözlü kültürünün önünde bir farkındalık yaratmak elimizden gelirse de bilinirliğine haddimizce katkı sağlamak.
Masallarda motifler ile ilgili çalışmalarınız var. Özellikle Şahmaran’a özel bir tutkunuz var. Şahmaran’a olan bu ilginizin sebebi nedir?
Şahmaran ile ilk tanışmam sanırım tvde izlediğim başrollerinde Türkan Şoray’ın oynadığı Zülfü Livaneli filmi olan Şahmaran ile oldu. Sonrasında uzun zaman pek aklıma da gelmedi diyebiliriz. Çok sonraları doğu ve güneydoğu Anadolulu anlatıcılarla vakit geçirip denk gelmeye başladığımda tekrar kulağıma çalınmaya başladı. Sanırım 2008 civarı Metin Kahraman isimli müzisyenden dinledim. Ardından hikâye anlamında en beğendiğim anlatılar arasında kaldı. Sonrasında masalları araştırmaya başladığım gezilerimde denk geldiğim birçok yerde Şahmaran dinledim. Dinledikçe şaşırdığım en temel konulardan Şahmaran’ı bu kadar iyi biliyor tanıyorken hayatımızın çoğu yerine sirayet etmişken neden hikâyesini bilmiyoruz. Ya da kültür sanat alanında neden ona dair bir şeyler yapmadık hiç. Acaba diyorum Şahmaran bizde değil de Avrupa ya da Amerika’da olsaydı suyunun suyunu bize içirirler miydi? Velhasıl böyle güzel bir hikâyeye tutku ile bağlanmayıp masal düşkünü olarak başka neye bağlanabilirdim ki. Ben de tam anlamıyla bunu yaptım.
Şahmaran, Anadolu masallarının neresinde konumlanıyor?
Şahmaran, Anadolu masallarının belki de en büyüklerinden diyebiliriz. İç içe grift biçimde geçmiş masallardan oluşan ve anlattıkça büyüyen bir yapıya sahip Şahmaran masallarına anadoluda her yerde denk gelebilirsiniz. Hatta Anadolu coğrafyasından çıkıp doğuya doğru ilerledikçe (Kırgız, Azeri, İran, Tatar, Hint vb.) birçok kültürde de Şahmaran’ı ya da onun izlerini görebilirsiniz. Yarısı yılan yarısı insan olan bu hibrit varlık Anadolu masallarını etkilediği gibi küçük parçalar hâlinde anlatılan masalları da içine alarak daha da büyümüş. Tanıştığım bazı eski anlatıcılara göre Şahmaran’da olmayan masal, masallarda yoktur bile deniyor. Bir yandan masal ve hikâye olarak var olan Şahmaran’ın izlerine inançlar ritüeller dualar gibi hayatın çeşitli yerlerinde rastlayabiliyoruz. Öyle ki hâlâ Anadolu’da evlere Şahmaran görselleri asılır. Temel sebebi ise eve bereket getirsin, kısmet buldursun çocuk nasip eylesin. Anadolu halkları bu eski ve şimdilerde popüler bir tabir de olsa burası tam yeri diye düşünüyorum kadim masalı sevip benimseyip hayatlarına dahil etmişler. Neden olmasın sufilere göre yılan yol gösterici tarık değil mi? Yılanların Şahı Şahmaran’dan da çok şey öğrenmişler.
Muhtelif mekânlarda masal geceleri düzenliyorsunuz. Masal anlatıcılığına günümüzde ilgi ne durumda?
Masallar ve masal anlatıcılığı yukarıda da söylediğim gibi son zamanların popüler ürünlerinden olmaya başladılar. Tüketim çağında yaşadığımız bu dönemlerde romantik biraz da oryantalist yapımızdan ötürü de masal güzel bir malzeme hâline geldi. Çocuk eğitiminden, şifalanmaya, kutsal yol öğreticiden kadim bilgeliğe kadar birçok yerde masallar ve anlatıcılar yer bulmaya başladı. Hâli ile de popüler etkinlikle hâline gelen masal anlatıcılığı var diyebiliriz. Günümüzde sıkıcı hayatlarımızın yoğun iş tempomuzun ve sıkıştırmış gerçekliğin içinden kaçacağımız yer olarak masalları bulmaya başladık masal diyarlarını. Altında ne gördük ne görmedik neresinde ne bulduk ne bulmadık pek bir şey diyemem ama Anadolu hikâyeleri ve masalları hatta benim yıllardır peşlerinden koştuğum anlatıcılarla modern anlamda hikâyeler anlatanlar arasında belirgin bir fark görebiliyoruz. İşin ilginç tarafı bu belki de öz eleştirimiz olabilecek bir konu ya da benim için öyle, geleneksel olarak hikâye anlatıcılığı ve masalcılıktan gelen ağızdan ağıza anlatılan masalları geleceğe taşıyan eski anlatıcılara pek rağbet yok gibi. Modern olanı sevdik peşinden koşuyoruz ama gerçekten masal dinleyeceksek Anadolu bunun doğru yeri. Yanlış yerinden bakıp duruyoruz. Âşıklar, öykücüler, yörükler, masalcılar ve hikâyeciler. Anadolu’nun neresine varsak anlatıcıya denk geliyoruz. Belki artık en azından bu konuda yüzümüzü Anadolu’ya dönme vaktimiz gelmiştir.
Ömer Faruk Yazıcı