Bozkır Hikâyeleri
Bu yılın ilk çeyreğinde, kendisi güzide bir kitap çıkardı ve söylemem gerekir ki Grimm Kardeşlerden almış olduğu ilhamı gayet başarılı bir şekilde kullanmış ve kültürümüze uyarlamış.
Emrah Ece, birçok kişi için oldukça tanıdık bir isim. Çeşitli dergilerde yazdığı öykü ve yazılarla, Twitter namlı sosyal medya hesabı üzerinden yapmış olduğu paylaşımlarla arzı endam ediyor kendileri. Bu yılın ilk çeyreğinde, kendisi güzide bir kitap çıkardı ve söylemem gerekir ki Grimm Kardeşlerden almış olduğu ilhamı gayet başarılı bir şekilde kullanmış ve kültürümüze uyarlamış.

Kitapta elli altı adet öykü bizleri karşılıyor. Bu öykülerden elli dört tanesi çeşitli Türk diyarlarından biz okura seslenirken iki tanesi ise kitabın müellifi tarafından kaleme alınmış. “Çoban İle Su Kızı” yazarın kaleme almış olduğu, halk hikayesi tadında bir manzum öykü. “Üç Avcı ve Ormanın Ruhu” öyküsü de Sovyet dönemi Türk yörelerinden birinde geçen hoş bir öykü. Korku öyküleri yazmayı ve okumayı seven biri olarak gayet başarılı bir öykü olmuş. Toplanmış ve modernize edilmiş diğer öykülere gelelim. Sayıları; Çuvaşistan’dan üç, Altay Türkleri’nden bir, Kırgızistan’dan on dört, Karakalpaklar’dan iki, Kazakistan’dan beş, Başkurdistan’dan sekiz, Doğu Türkistan’dan bir, Nogaylar’dan beş, Tataristan’dan sekiz, Özbekistan’dan bir, Türkmenistan’dan bir ve Tuvalar’dan beş öykü şeklinde. Okurken en çok keyif aldığım Tataristan öyküleri oldu. Bu öykülerde de sağlam bir korku anlatısı var ve okurken insanı ürpertmiyor değil. Özellikle, “Upır ile Mezarlık” öyküsü son derece başarılı. Emrah Ece, keşke biraz daha kendi yorumunu katıp “Üç Avcı” öyküsünde yaptığı gibi bir kurgu koysaydı ortaya. Eminim, daha güzel olurdu. Kırgız ve Başkurt öyküleri, daha destansı ve masalsı hissettiriyor. Küçükken okuduğum Dede Korkut Hikayeleri ile Anadolu Masalları’nın tadını aldım bu öykülerde. Çocukluğuma dönüp annemin bana aldığı o kitapları okuyormuş gibi hissettim. Tuva Türklerinin öykülerine gelelim şimdi! Daha çok fabla benzeyen bu öyküler, okurken sıkmayan ve tatlı öyküler denebilir. Devenin güzelim kuyruğunu ata ve boynuzunu geyiğe kaptırmasını öğrenip neden böyle göründüğüne dair bir fikir sahibi oluyoruz bu anlatıya göre.
Daha sayamadığım çok öykü var ve hepsi de birbirinden güzel ve keyifli öyküler. Yazar, okuru hiç sıkmayacak şekilde ayarlamış ve bunu da çok güzel bir şekilde başarmış. Dildeki sadelik ve akıcılıksa okuması kısa ama tesiri uzun bir etki oluşturuyor insan dimağında. Okurken bir de aklıma, Seçkin Sarpkaya’nın Türklerin Demonik Masalları isimli halk bilimleri kitabı geldi. Birisi, anlatılardaki varlıkların özelliklerini halk bilimi çerçevesinden incelerken diğeri ise bu anlatıları kendi kalemi yettiğince başarılı bir şekilde tekrar öyküleştirmiş. Bu iki üretken insanın, bir araya gelip güzel bir çalışma yaptığını görmek beni sevindirir. Ata yurdundan, dost ellerden bizlere selam ve okunacak, dinlenecek hikayeler getiren bu kitabı ve yazarı Emrah Ece’yi tekrardan kutluyorum.
Abdullah Emre Aladağ