Bir Uygur Halk Destanı: Kızıl Gülüm
Doğu Türkistan Uygur Türkleri, 15-16. yüzyılda teşekkül eden nazım-nesir karışık haldeki halk hikayelerine de "destan" terimini kullanırlar(İnayet, 2004). Dolayısıyla Kızıl Gülüm destanı aslında bir halk hikâyesidir.
Doğu Türkistan Uygur Türkleri'ne ait halk destanları derlenip toplandıktan sonra 1981-1993 yılları arasında "Uygur Helk Destanliri"(Uygur Halk Destanları) adıyla 4 cilt halinde yayımlanmıştır. Bu dört ciltte toplam 22 adet destan bulunmaktadır (İnayet,2004). Alimcan İnayet tarafından hazırlanan ve Türk Dil Kurumu tarafından yayımlanan Uygur Halk Destanları 1 isimli kitapta on adet destanın hem Uygur metninin transkripsiyonu verilmiş hem de Türkiye Türkçesine aktarılmıştır. Bugün üzerinde duracağımız Kızıl Gülüm destanı kitapta yer alan dördüncü destandır. Nazım ve nesir karışık olarak karşımıza çıkan bu destanı okuyunca bildiğimiz bir temayla karşılaşacağız ama farklı bir anlatımla: Bülbül ile Kızıl gülün aşkı. O zaman gelin bu Uygur halk hikâyesininin büyülü dünyasında dolaşalım.
Destan Dilek ailesinin en küçük delikanlısı Bülbül'ün -aydan daha parlak, güneşten daha nurlu, sedeften daha berrak, gönlü hassas sevgilisi- Kızılgül'den ayrılmasıyla başlar. Kara Batur suratlı vahşi kurtlar Kızılgül'ü kaçırmışlardır. Bu üzücü olay çevre tasvirini de etkiler elbette; göğü kara bulutlar kaplar, Tarım nehri üzüntüsünden ağlar... Bülbül ise bu olay üzerine vahşi kurtları lanetleyip bir şiir okur:
Lopnur gölünden geçtim
Eski bir tulum ıle.
Ben gülümden ayrıldım,
Azap ve zulum ıle,
Çöl ve beyaban içinde
Dolaşayım kimin ıle.
Kapıyı açıp koysam,
Rüzgar girdi köşeye.
İçimdeki derdimni,
Doldurayım mı tuluma.
Gözlerim görmez oldu.
Baka baka yoluna.

Doğanım uçup gitti,
Suvadan kavaklara,
Yâr ateşi fena ımiş,
Tutuştu yüreklere,
Ölsem de bakmam hiç,
Bir senden başkasına...
Karnım acıktı diye,
Ham ekmeğimi yemişim.
Sevgilim görünmeyince,
Suya gitti demişim.
Vahşi kurdun kastını
Aklıma getirmemişim.
Çulpan görünürken ayağa kalkıp,
Beli sıkı bağlıyorum.
Ben gülümü görmeden,
Gece gündüz ağlıyorum.
...
Bülbül bu şekilde şiirler söyleyip derdini anlatır, acısını paylaşırken onun sesini demir kafesler dahi engelleyemez. Kızılgül'e karşı duyduğu aşk, bu aşkın üzüntüsüyle yanıklaşan sesi bütün cihanı titretmeye başlar. Kızılgül yanında olmasa dahi Bülbül ona hep sadık kalmaya devam eder. Bülbül, Kızılgül'e karşı olan sadakatini yine şiir söyleyerek belli eder:
Oynayan gözün benziyor,
Fışkıra duran kaynağa.
Vaatleşmek günah mı?
Çekildik biz sorguya.
Kızılgülüm düştük biz,
Ölmeden cehenneme.
...
Şaşkın şaşkın dolaşırken,
Kim sorur bu halimi.
Kızılgülüm senin için,
Adadım ben canımı.
Ölsem de unutamam,
Kara göz mülâyimi.
İnci mercan saçıldı,
Elim yetmez dermeye...
Beni yâra ulaştıran,
Ölse girer cennete.
Ne zaman tan ağırır,
Yâre eli vermeye.
Gece gündüz dilerim,
Yârım olsun selâmet.
Tanrının mâlumudur,
Alemdeki âlamet.
Bülbül bu şekilde şiir söyleyerek Kızılgül'e olan sadakatini dile getirirken bir yandan da vahşi kurtlara diz çökmemek için elinden geleni yapar. Kalın buz tabakasında bir delik açar ve Tarım nehrine dalarak sevgilisini aramaya çıkar. Ama talihsizlik peşini bırakmaz, Bülbül Kızılgül'üne kavuşamaz. Bu ayrılık ateşiyle Kızılgül'e özgürlük dileyip şiir okur. Ardından aradan aylar, yıllar geçer. Bülbül sevgilisini beklemeye devam eder. Ayrılığın acısı Bülbül'e sayısız dert, keder getirirken bir yandan da sonsuz güç bahşeder. O güç sayesinde Kızılgül'ü sabırla beklemeye devam eder. Bülbül'ün vücudu bu ayrılık ateşiyle alev olur, yanar. Bu ateşle Kara Batır'ın tahtı ve bahtını kül etmeye hazırlanır. Kızılgül'ün dalına başka baykuşlar kondurmamaya yemin eder. Mutluluk dileğiyle şiir okur:
Altıncı ayda dalgalanıp akar Tarım*,
Karşı yakada dert çekiyor benim yârım.
O yârıma selâmımı ulaştırınız,
Yana yana hiç kalmadı hâl mecalim.
Yürüye yürüye ulaşamadım Tarıma,
Nasıl dayanırım ince boylu yârıma.
Geceleri uyku hâram oldu bana,
O sevgilim geldiğinde yâdıma.
...
Suya koysam erimiyor şekeri,
Yedi aşığın birisidir o Ferhad.
Kızılgülüm bil ki ayrılık yüzünden,
Aşkın için her zaman çekerim feryad.
...
Kızılgülüm karakuşun yavrusu,
Ne yapayım ey gözümün karası.
Kanat bulup uçup varsam yanına
İyileşirdi yüreğimin yarası.
Limana geldim sana varmaya,
Hediye için balık yakalamaya.
Kızılgülüm aşk ateşinle ben,
Az kalsın tutuşurdum alev olup yanmaya...
...
Bülbül, içindeki aşkın ateşini bu şekilde dizelerle dışarı vurmaya devam eder. En sonuna umut ve sabır galip gelir. Bülbül, Tarım nehrini yanıp karşı yakaya geçer. Kızılgül'ü sabırsızlıkla bekler. Vahşi kurtların kelepçe zincirlerinden, azgın dikenlerin çemberinden sağ çıkan Kızılgül, Tarım nehrinin kıyısında sevgilisi Bülbül'e kavuşur. Bu kavuşmanın sevinciyle Bülbül bir şiir daha okur ve hikâye âşıkların kavuşmasıyla sona erer.
Bülbülün sevinçle okuduğu şiirden birkaç satır:
Murad buldu dileğim,
Tutkun olduğum elini uzat.
Gül baharım, çiçeğim,
Nazarlığım elini uzat.
Dolun ay gibi sevgilim,
İnce boylum elini uzat.
Tatlı sözlü humar göz,
Nur çırağım elini uzat.
...
Perilerden huy alan,
Bal şekerim elini uzat.
Yüreğimin parçası,
Can ciğerim elini uzat.
Bülbülüne gülistan,
Şefaatçim elini uzat.
Kucağı çemen bostan,
Feragatlım elini uzat.
...
Yabancı yurttan gidelim,
Bengi iyi geçinelim,
Yurdu âbât edelim,
Kızılgülüm elini uzat.
Kızıl Gülüm adlı halk destanı yukarıdaki dörtlükle sona ermektedir. Hikâyenin büyük bir bölümü şiir şeklinde olduğu için hepsini alamadım, seçtiğim bazı dörtlükleri kullandım. Destana bakacak olursak, Bülbül ile Kızılgül'ün aşk hikâyesini anlatan bir destandır. Bülbül tıpkı Kerem gibi, diğer ünlü âşıklar gibi şiirlerle kendini ifade etmekte ozan tipini göstermektedir. Aslı'nın aksine Kızılgül'ün bu ayrılık sürecinde neler hissettiğini neler yaptığını bilmeyiz. Ama kurtların elinden kaçmaya çalışması ve bunu başarması onun da Bülbül'e duyduğu aşkın ne denli kuvvetli olduğunu göstermektedir.