top of page

Bir Bağımlılığın Anatomisi: Masumiyet Müzesi

İnsanın hem kendisiyle hem de etrafındaki kişilerle iletişimi sadece kelimelerden ibaret değildir. İnsan iletişimde kelimelerin de ötesine giderek kendine yeni varlık alanları bulur ve bu alan benliğin sirayet ettiği dış gerçeklikle örtüşür.

 

Orhan Pamuk’un 2008 yılında yayımladığı “Masumiyet Müzesi” adlı romanı aşk üzerine yazılmış, realizmin ön plana çıktığı eserlerinden biridir. Aşkın varlığının nesneler üzerinden sunulduğu romanda ele alınan temel konulardan biri nesne ve insan arasındaki ilişkinin bağımlılığa varan boyutlarıdır. Bu bağlamda ilk olarak nesnenin varlığından söz etmek yerinde olacaktır.


Şey Kuramı

2001’de Bill Brown’un ortaya attığı “thing theory” yani “şey kuramı” insan-nesne ilişkisi üzerine odaklanan eleştirel bir teoridir.[1]Burada Bill Brown nesneleri metaforik ve simgesel işlevleriyle değil gerçek ve maddi anlamlarıyla ele alır. Heiddeger’in şey ve nesne ayrımından yola çıkan yazar, bir nesnenin “şeyliği” o nesne çalışmayı bıraktığında ortaya çıkar. Yani matkap bozulduğunda, araba stop ettiğinde (Thing Theory) “şey” bu bağlamda hem nesnenin fazlalığı hem de nesneye indirgenemez ve onun kullanımının da ötesindedir.

Brown’un bu makalesine dayanarak Masumiyet Müzesi roman karakteri olan Kemal için de bir nesnenin işlevi sevdiği kişi olan Füsun’un o nesne ile etkileşimi bittikten sonra sona ermektedir. Yazar düz bir anlatım yerine metaforik bir anlatım yoluna giderek nesnelerin anlatısal ve yazınsal işlevlerinden faydalanmıştır


Eşya-Nesne

İnsanın hem kendisiyle hem de etrafındaki kişilerle iletişimi sadece kelimelerden ibaret değildir. İnsan iletişimde kelimelerin de ötesine giderek kendine yeni varlık alanları bulur ve bu alan benliğin sirayet ettiği dış gerçeklikle örtüşür. Gerçeklik eşya ile vücut bulduğunda bir simge ve sembolü karşılar. [2]Eşyanın ruhu, aslında eşya sahibinin kendisini göstermesidir. Kemal: “Bu yeni dalganın acısından kurtulmak için ortak hatıralarımızla, onların havasıyla dolu bir eşyayı içgüdüyle elime alıyor ya da ağzıma sokup tadıyor ve bunun acıma iyi geldiğini keşfediyordum.” [3]diyerek eşyanın ondaki arzu ve temenniyi dile getiren işlevinden yararlanır. Kitabın “Eşyaların Tesellisi” adlı bölümü eşyanın insan için ifadesinden ve teselli edici özelliğinden bahsetmektedir. Tüm bu gerçeklikler ve onlara yönelik niyetler eşyanın o insandaki duygu oluşumuna yardımcı bir araç olarak nitelendirildiğini gösterir.

Fetişizm - Obsesif Kompulsiyon Bozukluk - Kleptomani = Bağımlılık

Nesne söz konusu olduğunda üzerinde en çok durulan konu fetişizmdir. Temel olarak üç tip fetişizm tanımından söz edilmektedir: Antropolojik, Marxist ve Psikanalitik.[4]Antropolojide fetişizm, cansız nesnelere insani ve ruhsal özelliklerin atfedilmesi ile sınırlandırılmıştır. Kısacası nesneye yüklenen ruhun tekilleştirilmesiyle meydana gelir. Kemal de Füsun’un içtiği sigaranın izmaritlerini tekilleştirerek şöyle ifade etmiştir: “Üzerindeki küllükte Füsun’un bastırıp söndürdüğü bir sigara izmariti olduğunun bir haftadır farkındaydım. Bir ara onu elime aldım, küflü yanık kokusunu kokladım dudaklarımın arasına koydum, yakıp içecektim. ( ve belki bir an aşkla o olduğunu düşünecektim.)” [5]

Marx’ın meta fetişizmi meta çözümlemesiyle başlar çünkü ona göre kapitalist toplumlarda servetin göstergesi “muazzam bir meta birikimi”dir. Dolayısıyla burada nesnenin ruhundan söz edilemez.

Psikanalizde fetişizm ise Binet’in 1887’de yayımlanan “Fetishism in Love” (Aşktaki Fetişizm) adlı makalesinde yorumlanır. Binet tüm aşkların bir dereceye kadar fetişist olduğunu kabul etmekle beraber fetişistlerin sevilen kişinin belli bir özelliğine ya da giysi parçasına ya da alakasız bir nesneye duydukları saplantıyı ifade eder. [6]“Bana onu hatırlatan onun hayatından acıyla edinilmiş bir eşya. Cetvelin 30 cm’yi gösterir ucunu yavaşça ağzımın içine soktum. Acımsı bir tadı vardı ama orada uzun uzun tuttum. Cetveli kullandığı saatleri hatırlamak için orada onunla oyalanarak yatakta iki saat yatmışım. Bu o kadar iyi geldi ki sanki Füsun’u görmüşüm gibi mutlu hissettim kendimi.” [7]“Füsunun dokunduğu bir başka eşyayı, rengârenk boyaları kurumuş bir yağlı boya fırçasını, tıpkı yeni bir eşyayı ağzına sokan çocuk gibi ağzıma, tenime değdirdim. Acım gene bir süreliğine yatıştı.”[8]

Obsesyon adı verilen takıntılı düşünce, fikir ve dürtüler ile kompulsiyon adı verilen yenileyici davranışlar ve zihinsel eylemlerden oluşan bir ruhsal hastalıktır. Kompulsiyon ise obsesyonların neden olduğu sıkıntı ve huzursuzluğu azaltmak ya da ortadan kaldırmak üzere yapılan yenileyici davranış ve zihinsel eylemlerdir. Romanın “Onu Bana Hatırlatan Sokaklar” adlı bölümünde Kemal kafasında Füsun’un dolaştığı sokakların haritasını çıkarır ve belli işaretlemeler yapar. “Kırmızıyla boyalı yerlere ve sokaklara girmeyi kendime kesinlikle yasaklamıştım.” “Turuncuyla işaretli yerlere çok gerekliyse gidebilirdim.” “Sarı sokaklarda dikkatli olmam gerekiyordu.” Bu işaretlemelerle beraber “Hastalığımın yavaş yavaş ancak böyle bir dikkatle geçeceğine inanıyorum.”[9]Diyerek takıntılı bir hastalığa yakaladığını belli eder.

Kleptomani bir çalma hastalığıdır. Bu kişi engellenmez biçimde çalma dürtüsüne sahiptir. Fenichel gibi yazarlara göre kleptomaninin seksüel bir anlamı vardır.[10] “Füsun’un rujunu gördüm, elime aldım, kokladım ve onu sonra cebime attım.” [11]“Kenarı ısırılmış bu külahı Füsun yere atıvermiş, arkadan gelen ben külahı kaşla göz arasında cebime indirivermiştim.” [12]

Kemal bu nesnelerin yanı sıra kapı kilidi, şişe, düğme, rende ve kâğıt gibi pek çok eşyayı da çalmıştır. Tüm bu unsurlar ve bu unsurların birleşimi bizi bir kavrama yöneltir o da bağımlılıktır. Bağımlılık insanın dürtülerini kontrol edememesi sonrasında bir nesneye veya olguya aşırı muhtaç hale gelmesidir. Bu durum bağlılık geliştirme açısından önemlidir. Bu sebepler romanda geçen bağımlılıklarla Kemal’in nesnelere ve aşkına duyduğu bağımlılık ile örtüşmesini sağlar. “Bir yandan artık bu işe alıştığımı, tıpkı bir uyuşturucu gibi, bana teselli veren eşyalara bağımlı olduğumu ve bağımlılığın da Füsun’u unutmama hiç yaramayacağını düşünüyordum.”[13]


Aşk ve Bağımlılık

Aşk, vücutta salgılanan hormonlar mıdır? Birbirine ihtiyaç duyan iki insanı bir araya getiren bir bağımlılık mıdır? Aşkın hissedilmeye başlandığı andan beri vücutta meydana getirdiği değişimleri biliyoruz. Bu değişimlerin beyin üzerindeki işlevi ise asıl durulması gereken önemli noktalardan biridir. Burada önem taşan ön beyin olarak adlandırdığımız Limbik beyindir. Limbik beyinde amigdala adında bir bölüm vardır. Bu bölüm sayısız biyolojik işleve sahiptir. En önemli rolü, negatif duyusal uyaranları işlemektir yani endişe, korku, üzüntü ve tutkunun duyusal belleğidir. Amigdalanın aktivasyonu arttığında böbreküstü bezlerde salgılanan diğer hormonlarla birlikte amigdalanın hiperaktivitesi artar. Aşkta meydana gelen şaşkınlık, gizem, karşı cinste hissedilen çekim amigdalanın aktivasyonunu fazlaca artırmaya başlar. Vücut ısısının artmasına ve terlemenin başlamasına neden olur. Bu durum kokain, morfin benzeri bağımlılık yapıcı madde kullandığınızda beyninizde oluşacak bir dizi kimyasal reaksiyonla eş durumdadır. Artık aklımızda bizi kurtaramaz çünkü beynimizin ön bölgelerinde (frontal) yer alan “akıl yürütme” ve “planlama” ile ilişkili bölgelerde baskılanma gerçekleşmiştir ve göz âşık olunandan başkasını seçemez.[14]

Türk Edebiyatında bu tarz bağımlı kişilikler ve ilişkilere sıkça yer verilir. Bağımlı aşkta aşırıya varan bir sevgi söz konusudur. Bağımlı ilişki ne kadar uygunsuz ve yıpratıcı olsa da ondan vazgeçmek zordur. İşte sigara, alkol, eroin bağımlılığı gibi aşk bağımlılığı da mevcuttur. Diğer tüm bağımlılıklarda olduğu gibi aşkta da bağlı olunan varlığı elde etmek için büyük bir çaba gösterilir. Kemal’in Füsun’u kaybettikten sonra geri kazanmak için yıllarını Füsun’un evinde geçirmesi bunun en açık örneğidir. Çünkü sevdiği kişinin olmaması kendisinin de yok olması demektir. Aşkın tarifi yaşayan kişiye göre değişir.

Peki, Kemal için “Aşk nedir ?”

“Neymiş?”

“Aşk, Füsun Karayolları, kaldırımlar, evler, bahçeler ve odalarda gezinirken ve çay bahçelerinde, lokantalarda ve akşam yemeği sofrasında otururken, ona bakan Kemal’in duyduğu bağlılık duygusuna verilen addır.”

“Hım… Güzel cevap“ derdi Füsun “Beni görmediğin zaman aşk olmuyor mu ?”

“O zaman fena bir takıntı, bir hastalık oluyor.”[15]

Tüm bu tanımlamalar ve örneklendirmeler gösteriyor ki aşk da diğer kimyasal bağımlılıklar gibi bağımlılık yaratan bir unsurdur. Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi roman karakteri olan Kemal de bu bağımlılığın görüldüğü bir kişiliktir.


[1]Aslı Uçar, “Teselliyi eşyada aramak: Türkçe romanda nesneler” ,Yayınlanmamış Doktora Tezi, İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi, Ağustos, 2012. [2] Gülcan Çolak, “Eşyanın Göstergeselliği ve Edebi Metinlerde Şeylerin Dili”, Journal of Turkısh Studıes, 34/1, Haziran, 2010. [3] Orhan Pamuk, Masumiyet Müzesi, YKY Yayınları, 2013, s. 164. [4] Aslı Uçar, age, 2012 [5] Orhan Pamuk, age, s. 165. [6] Aslı Uçar, age, 2012 [7] Orhan Pamuk, age, s. 172. [8] Orhan Pamuk age, s. 187. [9] Orhan Pamuk, age, s. 173. [10] Mehmet Emin Ceylan, “Bilinmeyenleriyle Kleptomani”, http://www.e-psikiyatri.com/, 2016 [11] Orhan Pamuk, age, s. 251. [12] Age, s. 267. [13] Age, s. 187. [14] Zozan Güleken, “Aşkın Romantik Ohal’i Obsesyon”, Psikeart Dersigisi, Ocak-Şubat, s. 49. [15] Orhan Pamuk, age, s. 449.


Yelda Nur Özer

99 görüntüleme0 yorum