top of page

Barton Fink: Sanat, Delilik ve Sistem Üzerine

Hollywood tımarhanesi ve cehenneminin özelinde kapitalizmin beşiği olan Amerika'yı resmeden film, güç ve militarizm ortaklığının batağını açıkça gösterir.

 

Barton Fink yazdığı oyunuyla dikkatleri üzerine çekmiş beğenilen bir yazardır. Bu beğeni ve ilgi zamanın başarılı yazarlarını bünyesine katan Hollywood yapım şirketlerinin gözünden kaçmaz kuşkusuz. Becerilerini paraya dönüştürme telkinlerine, başta sanatının farklı bir amacı olduğunu söyleyerek karşı çıksa da gelen teklifi kabul eder ve Hollywood dünyasına adımını atar.


Yapımcıyla görüşmek üzere Los Angeles’a ayak basar ve bir otele yerleşir. Hollywood dendiğinde Amerika’nın, Amerika dendiğinde de kapitalizmin aklımıza gelmesi kaçınılmazdır. Otel, sistemin bir parçası hatta bizzat temsili olarak karşımıza çıkar. Filmin ilk görüntüsü bunun emarelerini ta en başta verir. Başlangıçta kırmızı bir duvar karşımıza çıkar. Tıpkı Kubrick’in Shining’de Amerikan bayrağı altındaki otel salonunun kolonlarını kırmızı renkte kadraja alışı gibi Coen kardeşler de otelin yeşil duvar kaplamalarının altını baştan gösterir bize. Altta yatan acılar, saklanan fakat ortaya çıkmasıyla nam salmış gerçek acılar yönetmenlerin eliyle gözlerimizin önüne gelir. Barton Fink sistemle barışık ama bir o kadar da sanat misyonundan taviz vermek istemeyen duruşuyla Hollywood’a dâhil olur. Yapımcıyla görüşmesinde B filmler için ahmakça senaryolar yazmasının istenmesiyle Barton Fink’in gerçek serüveni başlar. Fakat kahramanımız göründüğü kadar uyumlu değildir. Zaten yazar arkadaşının kitaplarının onun sevgilisi tarafından yazıldığını fark ettiğinde her şeyin arkasında bir sahtelik yattığını fark eder. Bu doğrultuda otelin sıcağı arttıkça kahramanın buhranları artar. Barton bu aşamada dökülen duvar kâğıtlarının altındaki kırmızı zemini görmeye başlar. Bu, bir yandan Hollywood’un ve onun dâhil olduğu sistemin üzerine kendini inşa ettiği acıları simgelerken diğer yandan Barton Fink’in bilinçdışı dürtülerini simgeliyor gibidir. Zaten sistemin yıkıcılığı “id”den gelir. En temel dürtülerimizden biri olan yıkıcılık insan eliyle kurulan sistemlere de geçmiştir. Kim ikinci dünya savaşındaki devletlerin hoyratça ve acımasızca davranan yaratıklardan farklı olduğunu söyleyebilir ki? Bu çıkarımlar filmin sonuna doğru yapımcının bir asker kılığına bürünüp savaş için çağrıldığını belirtmesiyle doğrulanır.

Hollywood’u temsil eden yapımcı doğrudan sistemi ve devleti temsil eder. Kaldı ki paranın söz konusu olduğu her yerde sistemden rahatça bahsedilebilir. Yapımcı, görüldüğü kadarıyla tek yönelimi para olan biri olarak temsil edilir. Bu noktada Barton Fink’in uyumsuzluğu bizi bir başka noktaya götürür. Bir türlü senaryoyu yazamaması içsel çelişkilerini alevlendirir ve üzerindeki baskıyı arttırır. Baskı sıcağı beraberinde getirirken Barton Fink yan odadaki komşusuyla tanışır. Yine filmin sonunda öğreneceğimiz üzere psikopat bir akıl hastası olan bu adamdan ve Barton Fink’ten başka bir otel sakini göremememiz manidardır. Otel sistemi ve onun yarattığı cehennemi temsil ederken aynı zamanda bir sanatçının sisteme uyumsuzluğunu kaçınılmaz bir noktaya sürükler. Barton Fink’in sanrıları artar. Yan odadaki adam amiyane tabirle delidir zaten. Otel uyumsuzları toplayan bir tımarhane gibi görünür. Barton Fink kendi cehennemi ve tımarhanesinde sanatına ihanet ederek saçma senaryolar yazmaya zorlanır. Barton Fink’in tarihi “deliliğin tarihi ”ne benzer.


“… zorunlu çalışmanın aynı zamanda cezalandırma ve ahlaken kontrol altına alma özelliği de vardır. Gerçekten de, oluşmakta olan burjuva dünyasındaki en büyük kötülük, ticaret dünyasındaki en önemli günah artık bilinmektedir. Bu, ortaçağda olduğu gibi kibir ve açgözlülük değil, işsizliktir. Islah evlerinde bulunanları içine alan ortak kategori, bu insanların üretime, dolaşıma ya da zenginliklerinin birikimine dâhil olma yönündeki kapasitelerinin (kendi hatalarından dolayı ya da kaza sonucu) yetersizliğidir. Üzerlerine tokat gibi inen dışlama olgusu ise bu kapasite noksanlığıyla doğru orantılı olup, modern dünyada daha önce var olmayan bir duraklamanın oluşumuna işaret eder. Böylelikle, bir yere hapsetme olgusu, oluşum süreci ve en önemli anlamıyla, sosyal alanın bu tekrar yapılandırılmasıyla ilişkili olmuştur.” (Foucault, 2015).[1] Kendisi ekonomik çarkın içine girmeyi senaryoyu yazamayarak – bilinçdışı düzeyde de olsa- reddetmektedir. Kapitalizmin üretkenlik takıntısına hiçbir şekilde uymamıştır. Böylece oraların tımarhanesinde yerini kolayca almıştır.

Hollywood tımarhanesi ve cehenneminin özelinde kapitalizmin beşiği olan Amerika'yı resmeden film, güç ve militarizm ortaklığının batağını açıkça gösterir. Duvardaki ilham verici resim şahsıma hep reklam filmlerini hatırlatır. Plajdaki kadın bir anda dönüp bir ürün tanıtacak gibidir. Barton zaten ilhamını doğrudan oradan alır ve filmin sonunda kendisini orada bulur. Bilinmez, bu durum Amerikan rüyasına ulaşma ya da onunla barışma olarak okunabilir mi?


Kral, “Gördüğüm düşü ve ne anlama geldiğini bana açıklamazsanız, kararım kesin, paramparça edileceksiniz” diye karşılık verdi, “Evleriniz de çöplüğe çevrilecek.” Daniel 2:5

Cehennemden kaçmak zordur sonuçta. Hele zincirlerinizi “Heil hitler!” diyen biri çözüyorsa cehennemden çıksanız bile ne anlam ifade eder ki? Günahkârın günahkârı azadı yeni bir cehenneme giriş olmaz mı?

[1] Foucault, M. (2015). Akıl hastalığı ve psikoloji. (3. baskı). İstanbul: Ayrıntı Yayınevi. Fethi Okun

131 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Ahlat Ağacı