1885’te doğan ve 1948 yılında hayatını kaybeden ünlü besteci Üzeyir Hacıbeyov’un sahnelediği “Leyla ile Mecnun” Doğu ülkelerinde bestelenen ilk opera olarak tarihe geçer.
Azerbaycan Cumhuriyeti 100 Yaşında
28 Mayıs 1918’de Mehmet Emin Resulzade önderliğinde bağımsızlığını ilan eden Azerbaycan Cumhuriyeti bu yıl 100. yaşını kutluyor. Azerbaycan’ı tanıyan ilk ülke Osmanlı Devleti’dir. İkinci bağımsızlığına ise 18 Ekim 1991’de kavuşur. Kendi dilinde “Azərbaycan Respublikası” olarak adlandırılır. 28 Mayıs günü, Azerbaycan’da her sene “Cumhuriyet Günü” olarak kutlanıyor.
Azerbaycan Cumhuriyeti, 100 yıllık dönemde bölgenin parlayan yıldızı olmayı başarır. Çalkantılı siyasi geçmişine rağmen bugün dimdik ayakta duran “Can Azerbaycan” zengin petrol ve doğalgaz kaynaklarını dünya pazarına çıkarmış, bölgenin en önemli ekonomik güçlerinden biri hâline gelmiştir. Gerek ticari gerek sosyal ilişkilerimizle “karındaş, kardeş ülke” olarak nitelendirdiğimiz bu güzel ülkeyle ilişkilerimizin baki kalmasını arzulamaktayız.

Azerbaycan Türklerinin Kısa Tarihi
Bugünkü Azerbaycan (kuzey) Melikşah’ın beylerinden biri olan Şadtekin’in 1076’da bu topraklara yaptığı seferlerle Türkleşmeye başlar. Arap egemenliğinde olan bu bölge 10. yüzyıldan itibaren Türk egemenliğine girer. Azerbaycan Türklerinin Dili başlığı altında Azerbaycan adının kökeni değinilecek fakat şunu söylemek gerekir ki Azerbaycan adı aslında etnik bir köken olmaktan ziyade o bölgeye verilen addır. Azerbaycan topraklarına yerleşen Türk boyları arasında Kıpçak Türkleri de vardır. 13. yüzyılda Harezmşahlar döneminde bu topraklara başka Türk boyları da yerleşir. İlhanlılar, Safeviler, Karakoyunlular ve Akkoyunlular hâkimiyet kurmuşlardır. 17. yüzyıldan sonra küçük hanlıkların yönetimi ele almasından sonra 18. yüzyıl sonu 19. yüzyılın başında Ruslar buraya girer. İran ile yapılan Gülistan ve Türkmençay Antlaşmalarıyla Kuzey ve Güney olmak üzere ikiye ayırılırlar. Kuzey Azerbaycan Rus, Güney Azerbaycan ise İran hâkimiyetinde kalır. Kendi coğrafyalarında bağımsızlık özlemi çekmeye mecbur olan Azerbaycan Türkleri, dillerini, gelenek ve göreneklerine tutunmaya çalışmışlardır. Hâkimiyetleri altında kaldıkları bu iki millete rağmen özlerini korumak için çaba sarf etmişlerdir.
1918’li yıllarda Kafkaslar’da Bolşevik Ruslar ve Ermeni çetelerin hedefinde Azerbaycan vardı. 19. yüzyılda başlayan Türkçülük hareketleri sonucunda 1918 yılında Azerbaycan Demokratik Halk Cumhuriyeti kurulmuştur. Abdulla Bey Efendizade tarafından hazırlanan Latin alfabesi taslağı parlamentoda kabul edilir. ABD ve İsviçre’den de önce kadınlara seçme ve seçilme hakkı veren dünyadaki ilk Müslüman ülke Azerbaycan’dır. 1918 yılında kadınlara oy hakkı tanındı. Rusçalaştırılmış isimler Türkçeleri ile değiştirilir: Chiragidzor “Çıragdere”, Kirovabad “Gence”, Komintern “Soyugbulag” gibi.
1920’de tekrar Rus egemenliğine girer ve Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kurulur. 1921’de Azerbaycan “Halg Komisarları Saveti” tarafından yeni alfabesini oluşturmak üzere Elifba Komitesi kurmuş ve Latin esaslı alfabe 1922’de kabul edilir. Azerbaycan, kısa süren bağımsızlığına rağmen dilini geliştirmekten geri durmamış ve 1800’lü yıllarda alfabe üzerine düzenlemeleri olan Mirza Fethali Ahundzade’nin ideali gerçekleştirilmiştir. Ahundzade, Arap alfabesinin yazılması ve okunmasının zor olduğunu ileri sürmüş ve ilk etapta Arap alfabesinin iyileştirilmesi konusunda taslak oluşturmuştur. Hatta bu taslağı İstanbul’a gelerek Cemiyyet-i İlmiyye-i Osmaniye’de bir toplantıda sunmuş fakat bu taslak kabul görmemiştir. Daha sonra Hakayık gazetisine yazdığı mektupta Latin harflerine dönmeyi teklif eder. Ölümünden önceki yazıları da hep bu yöndedir. 1905 yılından itibaren çeşitli makalelerde bu konu ele alınır. Celil Memmedguluzade öncülüğünde çıkarılan Molla Nasreddin dergisinin en önemli konuları alfabe ve dil reformuydu. Hayat, Füyuzat, Teze Füyuzat, Şelale, İrşad gibi yayınlar da bu dönemde çıkar. Ortak Türk yazı dili oluşturma çabaları bu yayın organlarıyla devam eder. Latin alfabesine geçişten sonra Yeni Yol ve Yeni Fikir dergileri ana dili bilincini aşılamıştır. Ancak 1922’de Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan’ın bulunduğu Transkafkasya Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği üyesi hâline getirilir. 1924’te Latin alfabesi resmi yazışmalarda ve okullarda kullanımı yaygınlaşır. 1926 ile 1928’de Bakü ve Taşkent’te Türkoloji Kurultay’ı düzenlenir. Latin kökenli alfabenin kullanımı, ortak yazı birliği ve yazı dili birliği hakkında çeşitli görüş alışverişleri yapılır.
Rusya’da Stalin’in başa gelmesiyle Türk ülkeleri üzerinde Rus hâkimiyeti tekrar hissedilir olmuştur. 1936’da tekrar eski Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin üyesi olmuştur. Tam bağımsızlığını kazanamamış, Rus güdümünden ne yazık ki kurtulamamıştır. Kiril harflerinin kullanımı mecbur olmuş, “Ortak Türk Yazı Dili” sekteye uğramıştır. Soyadlardaki –ov, -ova eki Rus dilinin etkisiyledir. 1991’e kadar SSCB’nin egemenliğinde varlığını devam ettiren Azerbaycan, SSCB’nin dağılmasıyla bağımsızlığını ilan etmiştir. 1992’de yapılan seçimle Ebulfeyz Elçibey devlet başkanı seçilir. Latin harfleri tekrar kabul edilir. Para birimi manattır.
Azerbaycan Türklerinin Dili
Azerbaycan adı Büyük İskender döneminde (MÖ.328) yaşamış olan Atropates adlı komutanın adından geldiği ileri sürülür. Atropates’in Güney Azerbaycan’da kurduğu devlet de Yunanca Atropatane “Atropates’in Ülkesi” olarak adlandırılır. Arapçada bu adlandırma “Azarbaycan”, Ermenicede “Atrapatakan” ve Orta Farsçada “Aturpatakan” olarak söylenegelmiştir. Ayrıca Pehlevice azar “ateş” + baygan “muhafız”, azer “ateş” + abad-gan “yurt” sözcüklerinden türediği görüşleri de vardır. Azarbad Bivaresf kişi adına da bağlayanlar vardır.
Azerbaycan Türkçesi, Azeri Türkçesi, Azerice olarak adlandırılan Türkiye Türkçesinin “karındaşı” olan bu dil Batı Türkçesi dairesinin Oğuz kolundandır. Yani bu kolda Azerbaycan Türkçesi ve Türkiye Türkçesinin yanı sıra Gagavuz Türkçesi ve Türkmen Türkçesi yer alır. Birbirine dil bilgisi ve söz varlığı bakımından yakın olan Azerbaycan Türkçesi ve günümüzde konuşulan Türkiye Türkçesi 13. yüzyıla kadar tek bir koldan ilerler. Bu yüzyıldan sonra zamanla Azerbaycan Türkçesi ve Osmanlı Türkçesi olmak üzere iki kola ayrılır. Oğuzcanın batı kolunu Osmanlı Türkçesi, doğu kolunu Azerbaycan Türkçesi temsil eder. Azerbaycan sahası genel itibariyle Doğu Anadolu, Güney Kafkasya ve Kafkasya Azerbaycanı, İran Azerbaycanı, Kerkük ve Irak-Suriye bölgelerini; Osmanlı sahası ise Orta ve Batı Anadolu, Güney Kırım, Balkanlar, Adalar ve Kıbrıs’ı kapsar. Azeri ve Osmanlı sahaları arasındaki bu ayrım Eski Anadolu Türkçesi adı verilen 13. ve 15. yüzyıl aralığındaki dönemde meydana gelir. Azeri kolu mahalli unsurlarla yüklü olarak uzun bir süre ilerler. Osmanlı’da ise kendi içinde farklılaşma belirgin hâle gelir. Ancak bu farklar yalnızca konuşma dilinde kalmış, yazı diline henüz yansımamıştır. Aynı kültür merkezine bağlı iki daire olarak vücuda gelir. 20. yüzyılın başında Osmanlı edebiyatı Azeri edebiyatının etkisi altında kalmış ve bu daire birleşme yoluna gitmiştir. Hatta yalnızca bu iki daire dışında diğer Türk ülkelerinde de Osmanlı Türkçesi etkisi hissedilmiştir. İsmail Gaspıralı da dâhil olmak üzere tek bir dilde birleşme isteği başarıyla yürütülmüştür. Ancak gerek siyasi gerek coğrafi sebeplerden dolayı ayrılıklar meydana gelir. Azeri ağız özelliklerinin yazıya geçirilmesiyle de farklar iyice belirginleşmiş, günümüzdeki durum hasıl olmuştur.
Türkiye Türkçesi arasındaki farklara bakacak olursak çeşitli uyumsuzluklar göze çarpmaktadır. Türkiye Türkçesi konuşurları Azerbaycan dilini genel manada sempatik bulmaktadır. Türk alfabesinden fark olarak ə, q ve x harfleri bulunmaktadır. Söz varlığında ortak kelimeler bulunduğu gibi iki dile has olan kelimeler de vardır. Azerbaycan Türkçesine özgü kelimelerden bazıları: külek “rüzgar”, yaman “kötü”, yahşı “iyi”, danışmak “konuşmak” gibi. Türkiye Türkçesiyle aynı şekilde yazılan fakat farklı anlamlara gelen kelimeler de vardır: tüşmek “inmek”, yazıg “zavallı”, gabag “ön”, subay “bekâr erkek” gibi. Verdiğimiz bu özellikler doğal olarak Kuzey Azerbaycan’a aittir. Güney Azerbaycan hâlen İran hâkimiyetinde olup Fars alfabesini kullanmaktadır.
Arapça ve Farsça alıntıların çoğunluğu göze çarpmakta olup eski dönemlerde Moğolcadan da alıntılar yapılmıştır. Ayrıca Arapça ve Farsça ekler de Azerbaycan Türkçesine girmiştir. Ar. zürriyyet, hasiyyet; Far. hüquqşünas, tamahkar; Mog. cilov, lap. Ayrıca alıntı sözcükler genel olarak Azerbaycan Türkçesinin özelliklerine göre yazılmıştır: ehtiyac, müsəlman, hoggabaz, mühafizə …
Azerbaycan Türklerinin bölgesel farklılık gösteren ağız özellikleri de dil araştırmalarına konu olmuştur. Doğuda Bakü, Kuba, Salyan; Batıda Gence, Karabağ, Borçalı; Kuzeyde Nuha, Vartaşan, Kutkaşan; Güneyde Nahçıvan, Ordubad, Tebriz ağızları.
Azerbaycan Türklerinin Edebiyatı
Azerbaycan Türklerinin edebiyatının kökleri eskiye dayansa da dil özelliklerinin farklılık gösterdiği görülür. Yazı dilinin oluşma dönemi 15-17. Yüzyıl, yazı dilinin sadeleşmesi-millileşmesi 18-19. Yüzyıl ve Çağdaş Azerbaycan Türkçesi dönemi olarak üç döneme ayırabiliriz. 13. yüzyılda Hasanoğlu, Genceli Nizami, Şirvanlı Hakani’nin şiirleri başlangıç olarak kabul edilir. 14. yüzyılda Kadı Burhanettin, Seyyid Nesimi, 15. yüzyılda Cihan Şah, 16. yüzyılda Şah İsmail Hatai, Tebrizli Hakiri, Dede Korkut hikâyelerinin yazıya geçirilişi, 17. yüzyılda Tufarganlı Abbas, Govsi, Ağa Mesihi, 18. yüzyıl Molla Penah Molla Veli Viladi sayılabilir. 19. yüzyılda edebiyatın her dalında eserler verilmeye başlanmıştır. Kuzey Azerbaycan’da Batı edebiyatı, Güney Azerbaycan’da gelenekçi bir edebiyat süregelmiştir.
Kuzeyde Rusların denetimindeki okullarda eğitim gören Azerbaycanlılar ile Batı tesirinde bir edebiyat gelişmiştir. Yaşanan bu gelişmeler modern Azeri edebiyatının doğmasında etkili olmuştur. Rusların denetiminde yetişen insanların katkıları ile Kuzey Azerbaycan’da edebiyat alanında gerçekleşen gelişmeler çeşitli kaynaklardan takip edilebilir. Ancak bu durumu Güney Azerbaycan’da görmek pek de mümkün değildir. Asırlarca Güney Azerbaycan topraklarında siyasi yönetimi elinde tutan Türkleri yönetimden uzaklaştırmak isteyen bazı kesimler Türklerin kendi dillerinde okuyup yazmalarına da engel olmaya çalışmışlardır. Fars dilinin etkisiyle Kuzey Azerbaycan ile farklılıklar gösterir. Baskılar karşısında bile öz dilinde yazıp söylemeye devam eden Şehriyar gibi özgür düşünen şairler yasakların kalktığı zamanda eskiye göre daha çok söz söyleme rahatlığına kavuşmuştur. Bu da Güney Azerbaycan’da Azeri edebiyatının tekrar güçlenmesine katkı sunmuştur.
Kuzey Azerbaycan’da şiir alanında Resul Rıza, Bahtiyar Vahabzade, Hüseyin Hüseyinzade, Ehmed Cemil sayılabilir. Nesir alanında Mehmed Emin Resulzade, Mir Celal, Hacıbaba Nezerli, Anar gibi isimler romancı ve hikâyecilerdir.
1993 yılında cumhurbaşkanlığı görevini üstlenen Haydar Aliyev'in "Biz bir millet, iki devletiz" sözleri Türk-Azeri ilişkilerine egemen oldu. Azerbaycan ve Türkiye’nin kardeşliği Bahtiyar Vahabzade’nin şiirinde vurgulanmıştır:
AZERBAYCAN-TÜRKİYE
Bir ananın iki oğlu,
Bir amalın iki qolu.
O da ulu, bu da ulu
Azərbaycan - Türkiyə.
Dinimiz bir, dilimiz bir,
Ayımız bir, ilimiz bir,
Eşqimiz bir, yolumuz bir
Azərbaycan - Türkiyə.
Bir millətik, iki dövlət
Eyni arzu, eyniniyyət.
Hər ikisi cümhuriyyət
Azərbaycan-Türkiyə.
Birdir bizim hər halımız
Sevincimiz - məlalımız.
Bayraqlarda hilalımız
Azərbaycan - Türkiyə .
Ana yurdda - yuva qurdum,
Ata yurda könül verdim.
Ana yurdum, ata yurdum
Azərbaycan - Türkiyə.
Güney Azerbaycan’da yazar ve şairler arasında Muzaffer Derefşi, Balaş Azeroğlu, Medine Gülgun, Höküme Billuri, Şehriyar gibi isimler sayılabilir. 1950’lerde burada âşık edebiyatı gelişme gösterir. Millî heyecan ve hisler dile getirilmiştir. Hamid Nutki, Ali Tebrizi, Meftun Emini…
Çağdaş Azeri Edebiyatı’nın ve aynı zamanda İran’ın en büyük şairlerinden biri olan Seyyid Mehemmed Hüséyin Behcet Tebrizi Şehriyâr’ın Türkçenin bütün dil zenginliklerini kullanarak yazdığı şiirlerinden biri ve en ünlüsü Heyderbaba’ ya Selam şiiridir. Uzunluğuyla ve geniş muhtevasıyla yankı bulmuştur.
HEYDER BABA’YA SELAM
Héyderbaba, ildırımlar şahanda
Séller, sular şakgıldayıp ahanda
Gızlar ona sef bağlayıp bahanda
Salam olsun şövketüze, élüze
Menim de bir adım gelsin dilüze.
Héyderbaba, kehliklerin uçanda
Kôl dibinnen dovşan galhıp gaçanda
Bahçaların çiçeklenip açanda
Bizden de bir mümkün olsa yâd éyle
Açılmıyan ürekleri şad éyle.
Bayram yéli çardagları yıhanda
Novruzgülü, garçiçeyi çıhanda
Ağ bulutlar köyneklerin sıhanda
Bizden de bir yâd éyleyen sağ olsun
Derdlerimiz goy dikkelsin dağ olsun.
Héyderbaba, gün dalıvı dağlasın
Üzün gülsün, bulagların ağlasın
Uşagların bir deste gül bağlasın
Yél gelende vér getirsin bu yana
Belke menim yatmış behtim oyana.
Héyderbaba, senin üzün ağ olsun
Dörd bir yanın bulağ olsun, bağ olsun
Bizden sonra senin başın sağ olsun
Dünya gazov-ġeder, ölüm-itimdir
Dünya boyu oğulsuzdur, yétimdir.
…

Azerbaycan Müziği
Azerbaycan müziğinde Kafkas, Orta Asya ve İran etkileri görülür. 1885’te doğan ve 1948 yılında hayatını kaybeden ünlü besteci Üzeyir Hacıbeyov’un sahnelediği “Leyla ile Mecnun” doğu ülkelerinde bestelenen ilk opera olarak tarihe geçer. Muğam; özgün, klasikleşmiş Azerbaycan millî müziğidir. Karma ritimli ezgilerden oluşan folklorik bir müzik türüdür ve yüzyıllar içinde olgunlaşarak günümüze ulaşan Muğam (makam) sanatı uzmanlaşmış profesyonel müzisyenlerin icra ettiği oldukça üst düzeyli bir sistemdir. Muğam sisteminde yedi Muğam bulunur: Rast, Şur, Segah, Şuşter, Çargah, Bayati-Şiraz ve Humuyün. Her Muğam’ın belli bir ruh durumunu betimlediği söylenir. Örneğin Çargah heyecanlı ve tutkuludur Şur ise içlidir. Batılı müzik uzmanları, muğam ile jazz arasında benzerlikler olduğunu ifade eder. Bakü’de bir de “Uluslararası Muğam Merkezi” kurulmuştur. Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in talimatı üzerine inşa edilen ve 2008 yılında açılışı yapılan binada, 350 kişilik bir konser salonu ile stüdyolar ve dinleme odaları yanında, geleneksel müzik aletlerinin sergilendiği bir alan da bulunmakta.
Azerbaycan müziğinde kullanılan enstrümanlar: Tar, kemençe, ut, bağlama, balaban, zurna, kaval, nağara, garmon (akerdeon), tütek, tef ve davuldur.